İşte bu Rahimane, kerimane şefkat ise, kendi ibadının en büyüğü ve en sevgilisinden, en büyük ve en şedid bir hacetini is’af etmesini gayet kat’î ve zarurî olarak iktiza eder. Hele bilhassa o hacet, bir hacet-i amme olsa.. ve o haceti isteyen o sevgilinin duasına umum mahlukat lisan-ı kal ve lisan-ı hal ile “âmin, âmin” deyip iştirak etmiş ise.. ve bilhassa o hacet, herşeyin yanında çok mühim olup, o hacetin vücud bulmasıyla eşyanın kıymetleri âlâ-yı illiyyîne yükselmesine sebeb olsa; ve onsuz herşeyin kıymeti ehemmiyetsiz kalıp esfel-i safilîne sukuta giderse!..
Demek bütün mevcudat, lisan-ı istidadıyla o sevgili habibin tazarruatına iştirak ediyor. Ve bilhassa o hacet, kâinatta tecelli eden bütün esma-i hüsnanın dahi matlubu olsa…
Evet o hacet, adeta o esma için ve o esmanın icra-yı ahkâm ile zuhureden kemalâtları için, gayelerin mahzeni gibidir. Öyle ise, bütün o esma, kendi müsemmalarının yanında o sevgilinin hacetinin is’afı için şefaatçıdırlar. Ve bilhassa o hacet, o abd-i habibin Malik-i Keriminin yanında çok kolay, pek âsân olsa.. ve bilhassa o sevgili abd-i habib, enva-i tazarruat-ı hazîne ile ve mütezellilane enva-i iftikarat-ı müşeffi’a ile ve kendini ona enva-i ibadat-ı makbule ile sevdirerek tazarru’ ve niyaz eyliyorsa; hem de onun arkasında şecere-i hilkat meyvelerinin bütün efazılı olan enbiya ve evliya ve asfiya, saf tutarak ve ona uyarak duasına “âmîn, âmîn” dedikleri bu zat, Rabb-i Kerîminden istediği şey olan beka ve saadet-i ebediye ve rıza-yı Bari olsa; elbette ve elbette bu mezkûr hakikatların iktizasıyla, hiçbir vechile mümkin değildir ki; şu âsârıyla meşhûd olan bu şefkat-ı şâmilenin güzelliği, böyle makbul ve mahbub bir zattan, şöyle ma’kul bir matlubunu kabul etmemekle, nihayetsiz gaddar bir kubhu, bir çirkinliği kabul etsin!..
Evet, nasılki o zat-ı habib, Şâhid-i Ezelî’nin hem şuhud hem de işhadına medar bir elçisidir. Ve risaletiyle kâinat tılsımının keşşafıdır ve kesret tabakatında vahdaniyetin dellalıdır ve Cennet’teki saadetin vüsûlüne bir sebebdir.. Öyle de: o zat, öyle bir abddir ki, ubudiyetiyle hazain-i rahmete bir keşşaf ve cemal-i Rububiyete bir ayine ve saadet-i ebediyenin husûlüne bir medar ve Cennet’in vücuduna bir sebebdir.
Eğer farz-ı muhal olarak, Cennet’i ve saadet-i ebediyeyi iktiza eden, gayr-ı mahsur olan bütün esbabın ademini kabul etsek dahi, yalnız şu sevgili abd gibi bir zatın duası ve talebi, şu Cennet’in icad ve
Demek bütün mevcudat, lisan-ı istidadıyla o sevgili habibin tazarruatına iştirak ediyor. Ve bilhassa o hacet, kâinatta tecelli eden bütün esma-i hüsnanın dahi matlubu olsa…
Evet o hacet, adeta o esma için ve o esmanın icra-yı ahkâm ile zuhureden kemalâtları için, gayelerin mahzeni gibidir. Öyle ise, bütün o esma, kendi müsemmalarının yanında o sevgilinin hacetinin is’afı için şefaatçıdırlar. Ve bilhassa o hacet, o abd-i habibin Malik-i Keriminin yanında çok kolay, pek âsân olsa.. ve bilhassa o sevgili abd-i habib, enva-i tazarruat-ı hazîne ile ve mütezellilane enva-i iftikarat-ı müşeffi’a ile ve kendini ona enva-i ibadat-ı makbule ile sevdirerek tazarru’ ve niyaz eyliyorsa; hem de onun arkasında şecere-i hilkat meyvelerinin bütün efazılı olan enbiya ve evliya ve asfiya, saf tutarak ve ona uyarak duasına “âmîn, âmîn” dedikleri bu zat, Rabb-i Kerîminden istediği şey olan beka ve saadet-i ebediye ve rıza-yı Bari olsa; elbette ve elbette bu mezkûr hakikatların iktizasıyla, hiçbir vechile mümkin değildir ki; şu âsârıyla meşhûd olan bu şefkat-ı şâmilenin güzelliği, böyle makbul ve mahbub bir zattan, şöyle ma’kul bir matlubunu kabul etmemekle, nihayetsiz gaddar bir kubhu, bir çirkinliği kabul etsin!..
Evet, nasılki o zat-ı habib, Şâhid-i Ezelî’nin hem şuhud hem de işhadına medar bir elçisidir. Ve risaletiyle kâinat tılsımının keşşafıdır ve kesret tabakatında vahdaniyetin dellalıdır ve Cennet’teki saadetin vüsûlüne bir sebebdir.. Öyle de: o zat, öyle bir abddir ki, ubudiyetiyle hazain-i rahmete bir keşşaf ve cemal-i Rububiyete bir ayine ve saadet-i ebediyenin husûlüne bir medar ve Cennet’in vücuduna bir sebebdir.
Eğer farz-ı muhal olarak, Cennet’i ve saadet-i ebediyeyi iktiza eden, gayr-ı mahsur olan bütün esbabın ademini kabul etsek dahi, yalnız şu sevgili abd gibi bir zatın duası ve talebi, şu Cennet’in icad ve
Yükleniyor...