Hem dahi sabit ve müstemir hakaiktandır ki, fâik bir cemale sahib bulunan herkes, kendi cemalini iki vecihle müşahede etmesini sever. Birisi bizzat kendi nazarıyla, diğeri gayrın nazarıyla… Yani hem bizzat, hem bilvasıta kendi cemalinin mehasinini seyretmesini arzu eder. Hem dahi, o sevimli cemalinin cilvesini gösteren bir ayineyi iştiyak derecesinde sevdiği gibi, hüsn-ü mergubunun ölçüsünün derecelerini bildiren ve gösteren bir müştakı dahi o derece ister ve sever. Demek hüsün ve cemal, görmek ve görünmek ister. Bu da, o hüsün ve cemalin menazırında tenezzüh eden istihsancıların ve letaifinde mütehayyir olan müştakların vücutlarını iktiza eder.
Zira, o cemal, daimî ve sermedî olduğundan, mütehayyir istihsancının ebediyetini iktiza eder. Çünki, daim ve kâmil olan bir cemal, ufûl eden ve zeval bulan bir müştaka razı olamaz. Evet nefsinde mukayyed olan bir şahıs, eli ulaşmadığı ve aklı ermediği bir şeye, ya da onu huzurundan tardeden veya reddeden kimseye bir nevi adavet beslemesi sırrıyla; o sermedî cemal ki, nihayetsiz bir muhabbetle ve gayetsiz bir şevkle ve hadsiz bir istihsanla mukabeleye lâyık olduğu halde, ihtimaldir ki, kısacık ve kederlerle karışık ve zevale maruz bir ömür içinde o cemal-i sermedînin temaşasını yapan o şahıs; eğer o cemal ile beraber daimî kalamazsa, o zaman ona karşı adavetle, kin ve inkârla mukabele edecekti.
Elhasıl: Bu âlem nasılki kat’î ve yakînî olarak sani’ini istilzam eder. Öyle de, onun sani’i dahi şeksiz, şüphesiz bir dâr-ı âhireti istilzam eder ve ister.
VE LÂSİYYEMÂ: Bu âlemin mâlikinin çaresiz mütehayyirlerin istigaselerine pek çabuk yetişen; ve istimdad ile dua edenlerin dualarına icabet eden şefkatkâr bir rahimiyeti vardır. Çünkü görüyoruz ki, o zat, raiyetinin en ednasının en edna bir hacetini müraat edip yerine getiriyor. Delili de budur ki: O hacet, umulmadık bir vakitte, tam zamanında yerine gelmesidir. Hem en gizli bir mahlukunun en gizli bir sesini işittiğine delil ise, (velev lisan-ı hal ile olsun;) istenilen şeyin is’af edilmesi ve yerine getirilmesidir. Bak, zevilhayatın yavrularının ve zaif mahlukların hüsn-ü terbiyelerine dikkat et! Tâ ki bu şefkati, gündüz ortasındaki güneş gibi açık göresin.
Zira, o cemal, daimî ve sermedî olduğundan, mütehayyir istihsancının ebediyetini iktiza eder. Çünki, daim ve kâmil olan bir cemal, ufûl eden ve zeval bulan bir müştaka razı olamaz. Evet nefsinde mukayyed olan bir şahıs, eli ulaşmadığı ve aklı ermediği bir şeye, ya da onu huzurundan tardeden veya reddeden kimseye bir nevi adavet beslemesi sırrıyla; o sermedî cemal ki, nihayetsiz bir muhabbetle ve gayetsiz bir şevkle ve hadsiz bir istihsanla mukabeleye lâyık olduğu halde, ihtimaldir ki, kısacık ve kederlerle karışık ve zevale maruz bir ömür içinde o cemal-i sermedînin temaşasını yapan o şahıs; eğer o cemal ile beraber daimî kalamazsa, o zaman ona karşı adavetle, kin ve inkârla mukabele edecekti.
Elhasıl: Bu âlem nasılki kat’î ve yakînî olarak sani’ini istilzam eder. Öyle de, onun sani’i dahi şeksiz, şüphesiz bir dâr-ı âhireti istilzam eder ve ister.
VE LÂSİYYEMÂ: Bu âlemin mâlikinin çaresiz mütehayyirlerin istigaselerine pek çabuk yetişen; ve istimdad ile dua edenlerin dualarına icabet eden şefkatkâr bir rahimiyeti vardır. Çünkü görüyoruz ki, o zat, raiyetinin en ednasının en edna bir hacetini müraat edip yerine getiriyor. Delili de budur ki: O hacet, umulmadık bir vakitte, tam zamanında yerine gelmesidir. Hem en gizli bir mahlukunun en gizli bir sesini işittiğine delil ise, (velev lisan-ı hal ile olsun;) istenilen şeyin is’af edilmesi ve yerine getirilmesidir. Bak, zevilhayatın yavrularının ve zaif mahlukların hüsn-ü terbiyelerine dikkat et! Tâ ki bu şefkati, gündüz ortasındaki güneş gibi açık göresin.
Yükleniyor...