ثُمَّ اعْلَمْ اَيْضًاصصص الخ

Hazret-i Üstad (R.A.) bu i’lemde şöyle emrediyor: ‘İnsanın fikrinin gayesi ve son mertebesi, nefs-i natıkanın kâinata manevî bir harita olmasından ibarettir. Bu ise, kâinatın hakikatları nefs-i natıkada irtisam etmek ve pek çok hakaik-ı nisbiyeyi bir mukayese ile bilmekle hasıl olur. Bu hakikatlar ise kaziyelerdir. Bu kaziyeler de, delillerden hasıl olan neticelerdir. Onlar da, delillerle eczası teşekkül eder. O ecza da, mevzu ve mahmullerden ibarettir. Mevzu ve mahmullerden maksad da tasavvurlarıdır. Tasavvurları ise, tarifler ile hasıl olur. Tarifleri de eczasından hasıl olur. Eczaları ise külliyat-ı hamsedir.

Hülasa: Külliyat-ı hamse tariflere mebadidir, tarifler de kaziyelere mebadidir, kaziyeler de delillere mebadidir, deliller de meçhul hakikatlara mebadidir.

***


مُقَدِّمَةٌ فِي الْمُحَرَّفَاةِ

اِعْلَمْو اِنَّ اَرْجُحِيَّةَ اْلاِفَادَةِ وَاْلاِعْلَامِصصص الخ

Mukaddimenin tercümesi: (Sevk-i fıtrîden ve iktiza-i tabiîden infilak eden kaziyeler.)

Hazret-i Üstad (R.A.), bu i’lemde şu emri vermiştir: “Bir sözü söyleyen veya bir yazıyı yazan insanlarda meyl-ül erciha vardır. Yani herkes daha güzel lafızları, üslûbları bulup söylemek, yazmak arzusundadır. Bu arzuları tatmin etmek için manalara giydirdikleri elfaz ve üslûbların; manaların kametlerine, boylarına sevk-i fıtrîye uygun olup olmadığına bakmazlar. Elden geldiği kadar daha güzellerini, zariflerini arayıp bulmak için, -bilhassa nazımlarda, şiirlerde- bütün bütün mes’eleleri sevk-i fıtrî kanunlarından çıkarıyorlar.

Evet pek çok şartiyeler var ki, hameliye libasıyla arz-ı endam eder. Hameliye de şartiye libasını giyer, görünür. Hem muttasıla,

Yükleniyor...