müteveccihtir. Hads ki, şimşek gibi sür’at-i intikaldir, daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelanın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı İlâhî, onu daima marifet-i Zülcelal’e sevkeder. Şu fıtrattaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı câzibedarın cezbiyledir.
Bu nükteleri bildikten sonra, şu bürhan-ı enfüsî olan vicdana müracaat et; göreceksin ki, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni’dir ki, istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşa’ibeye neşr-i hayat eder. Lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i istimdad!..
Ve kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren âlemin, binlerce musibet ve mezahimlere karşı yegâne nokta-i istinad, yine marifet-i Sâni’dir.
Evet her şeyi hikmet ve intizam ile işleyen bir Sâni-i Hakîm’e itikad etmezse ve alel-amyâ kör tesadüflere havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse; ister istemez, tevahhuş, dehşet, telâş, havftan mürekkeb bir halet-i cehennemnümûn ve ciğer-şikâfe düşecektir. O ise eşref ve ahsen-i mahlukat olan ruh-u insaniyetin her şeyden ziyade perişan olduğunu istilzam eder. O ise, intizam-ı kâmil-i kâinattaki nizam-ı ekmele zıd oluyor. Şu nokta-i istimdad ve nokta-i istinad ile bu derece nizam-ı âlemde hüküm-fermalık, hakikat-ı nefs-ül emriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu iki noktadan Sâni-i Zülcelal marifetini kalb-i beşere daima tecelli ettiriyor. Akıl gözünü kapasa da, vicdanın gözü daima açıktır. Sâni-i Zülcelal bu dört bürhan-ı azîmin kat’î şehadetleriyle Vâcib-ül Vücud, Ezelî, Vâhid, Ehad, Ferd, Samed, Alîm, Kadîr, Mürîd, Semi’, Basîr, Mütekellim, Hayy, Kayyum olduğu gibi; bütün evsaf-ı celaliye ve cemaliye ile muttasıftır. Zira mukarrerdir ki: Masnu’daki feyz-i kemal, Sâniin zıll-i tecellisinden muktebestir. Demek, kâinatta ne kadar hüsn-ü cemal, kemal varsa, umumundan lâyuhadd derecede, yüksek tabakada evsaf-ı cemaliye ve kemaliye ile Sâni-i Zülcelal muttasıftır. Zira ihsan servetin, icad vücudun, îcab vücubun, tahsin hüsnün, tenvir nurun fer’i ve delili olduğu gibi; bütün kâinattaki bütün kemal ve cemal, Sâni-i Zülcelal’in kemal ve cemaline bir zıll-i zalîldir ve bürhanıdır.
Bu nükteleri bildikten sonra, şu bürhan-ı enfüsî olan vicdana müracaat et; göreceksin ki, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni’dir ki, istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşa’ibeye neşr-i hayat eder. Lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i istimdad!..
Ve kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren âlemin, binlerce musibet ve mezahimlere karşı yegâne nokta-i istinad, yine marifet-i Sâni’dir.
Evet her şeyi hikmet ve intizam ile işleyen bir Sâni-i Hakîm’e itikad etmezse ve alel-amyâ kör tesadüflere havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse; ister istemez, tevahhuş, dehşet, telâş, havftan mürekkeb bir halet-i cehennemnümûn ve ciğer-şikâfe düşecektir. O ise eşref ve ahsen-i mahlukat olan ruh-u insaniyetin her şeyden ziyade perişan olduğunu istilzam eder. O ise, intizam-ı kâmil-i kâinattaki nizam-ı ekmele zıd oluyor. Şu nokta-i istimdad ve nokta-i istinad ile bu derece nizam-ı âlemde hüküm-fermalık, hakikat-ı nefs-ül emriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu iki noktadan Sâni-i Zülcelal marifetini kalb-i beşere daima tecelli ettiriyor. Akıl gözünü kapasa da, vicdanın gözü daima açıktır. Sâni-i Zülcelal bu dört bürhan-ı azîmin kat’î şehadetleriyle Vâcib-ül Vücud, Ezelî, Vâhid, Ehad, Ferd, Samed, Alîm, Kadîr, Mürîd, Semi’, Basîr, Mütekellim, Hayy, Kayyum olduğu gibi; bütün evsaf-ı celaliye ve cemaliye ile muttasıftır. Zira mukarrerdir ki: Masnu’daki feyz-i kemal, Sâniin zıll-i tecellisinden muktebestir. Demek, kâinatta ne kadar hüsn-ü cemal, kemal varsa, umumundan lâyuhadd derecede, yüksek tabakada evsaf-ı cemaliye ve kemaliye ile Sâni-i Zülcelal muttasıftır. Zira ihsan servetin, icad vücudun, îcab vücubun, tahsin hüsnün, tenvir nurun fer’i ve delili olduğu gibi; bütün kâinattaki bütün kemal ve cemal, Sâni-i Zülcelal’in kemal ve cemaline bir zıll-i zalîldir ve bürhanıdır.
Yükleniyor...