ki; kudret-i ezeliyenin hassası olan ibdaı’ ve icadı, hiç bir münasebet-i ma’kule olmadan en âciz ve en bîçare esbaba isnad ediliyor?
İşte Kur’an-ı Kerim şu delili, halk ve icaddan bahseden âyâtı ile ezhanda tanzim ediyor. Müessir-i hakikî yalnız Allah’tır. Te’sir-i hakikî esbabda yoktur. Esbab, izzet ve azamet-i kudretin perdesidir. Tâ ki aklın nazar-ı zâhirîsinde, dest-i kudret umûr-u hasise ile mübaşir görünmesin. Bir şeyde iki cihet var.. Biri: mülk, âyinenin mülevven vechi gibi, ezdad ona vârid oluyor. Çirkin olur, şer olur, hakîr olur, azîm olur. ilh… Esbab bu cihette vardır. İzhar-ı azamet ve izzet-i kudret öyle ister.
İkinci cihet: Melekûtiyet cihetidir. Âyinenin şeffaf vechi gibi. Şu cihet her şeyde güzeldir. Şu cihette esbabın te’siri yoktur. Vahdet öyle ister. Hattâ hayat ve ruh ve nur ve vücud, iki vecihleri şeffaf ve güzel olduğundan, mülken ve melekûten vasıtasız dest-i kudretten çıkıyorlar.
DÖRDÜNCÜ BÜRHAN: Vicdan-ı beşer denilen fıtrat-ı zîşuurdur. Şu bürhanda Dört Nükte’yi nazar-ı dikkate al!
Birincisi: Fıtrat yalan söylemez. Meselâ, bir çekirdekteki meyelan-ı nümuv der ki: “Sünbülleneceğim, meyve vereceğim.” Doğru söyler. Meselâ, yumurtada bir meyelan-ı hayat var; der: “Piliç olacağım.” Biiznillah olur. Doğru söyler. Meselâ bir avuç su, incimad ile meyelan-ı inbisatı der: “Fazla yer tutacağım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz. Sözünün doğruluğu demiri parçalar. İşte bu meyelanlar, irade-i İlâhiyeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir.
İkincisi: Beşerin havass-ül hams-ı zâhire ve bâtınadan başka, âlem-i gayba karşı açılan pek çok pencereleri var. Gayr-ı meş’ur pek çok hisleri var. Hiss-i sâmia, bâsıra, zâika olduğu gibi; bir hiss-i sâdise-i sâdıka olan ‘sâika’ vardır. Hem bir hiss-i sâbia-i bârika olan ‘şâika’ var. O şevk ve sevk yalan söylemez, yanlış gidemez.
Üçüncüsü: Mevhum bir şey, hakikat-ı hâriciyeye mebde’ olamaz. Fıtrat ve vicdanda nokta-i istinad ile nokta-i istimdad, iki hakikat-ı zaruriyedir. Hilkatin safveti ve en mükerremi olan ruh-u beşer, o iki nokta olmazsa en süflî, en berbad bir mahluk olur. Halbuki kâinattaki hikmet ve nizam ve kemal, bu ihtimali reddeder.
Dördüncüsü: Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse; vicdan Sânii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de; onu görür, onu düşünür, ona
İşte Kur’an-ı Kerim şu delili, halk ve icaddan bahseden âyâtı ile ezhanda tanzim ediyor. Müessir-i hakikî yalnız Allah’tır. Te’sir-i hakikî esbabda yoktur. Esbab, izzet ve azamet-i kudretin perdesidir. Tâ ki aklın nazar-ı zâhirîsinde, dest-i kudret umûr-u hasise ile mübaşir görünmesin. Bir şeyde iki cihet var.. Biri: mülk, âyinenin mülevven vechi gibi, ezdad ona vârid oluyor. Çirkin olur, şer olur, hakîr olur, azîm olur. ilh… Esbab bu cihette vardır. İzhar-ı azamet ve izzet-i kudret öyle ister.
İkinci cihet: Melekûtiyet cihetidir. Âyinenin şeffaf vechi gibi. Şu cihet her şeyde güzeldir. Şu cihette esbabın te’siri yoktur. Vahdet öyle ister. Hattâ hayat ve ruh ve nur ve vücud, iki vecihleri şeffaf ve güzel olduğundan, mülken ve melekûten vasıtasız dest-i kudretten çıkıyorlar.
DÖRDÜNCÜ BÜRHAN: Vicdan-ı beşer denilen fıtrat-ı zîşuurdur. Şu bürhanda Dört Nükte’yi nazar-ı dikkate al!
Birincisi: Fıtrat yalan söylemez. Meselâ, bir çekirdekteki meyelan-ı nümuv der ki: “Sünbülleneceğim, meyve vereceğim.” Doğru söyler. Meselâ, yumurtada bir meyelan-ı hayat var; der: “Piliç olacağım.” Biiznillah olur. Doğru söyler. Meselâ bir avuç su, incimad ile meyelan-ı inbisatı der: “Fazla yer tutacağım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz. Sözünün doğruluğu demiri parçalar. İşte bu meyelanlar, irade-i İlâhiyeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir.
İkincisi: Beşerin havass-ül hams-ı zâhire ve bâtınadan başka, âlem-i gayba karşı açılan pek çok pencereleri var. Gayr-ı meş’ur pek çok hisleri var. Hiss-i sâmia, bâsıra, zâika olduğu gibi; bir hiss-i sâdise-i sâdıka olan ‘sâika’ vardır. Hem bir hiss-i sâbia-i bârika olan ‘şâika’ var. O şevk ve sevk yalan söylemez, yanlış gidemez.
Üçüncüsü: Mevhum bir şey, hakikat-ı hâriciyeye mebde’ olamaz. Fıtrat ve vicdanda nokta-i istinad ile nokta-i istimdad, iki hakikat-ı zaruriyedir. Hilkatin safveti ve en mükerremi olan ruh-u beşer, o iki nokta olmazsa en süflî, en berbad bir mahluk olur. Halbuki kâinattaki hikmet ve nizam ve kemal, bu ihtimali reddeder.
Dördüncüsü: Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse; vicdan Sânii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de; onu görür, onu düşünür, ona
Yükleniyor...