safi, keskin, hakaik-âşina bir gözün gördüğü hakikat, hakikat olmamak hiç ihtimali var mı?

İKİNCİ BÜRHAN: Kâinat kitabıdır. Evet şu kitabın bütün hurufu ve bütün noktaları, ifraden ve terkiben Zât-ı Zülcelal’in vücud ve vahdetini, elsine-i mahsusaları kıraat ile

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

yi tilâvet ediyorlar. Cemi’-i zerrat-ı kâinat, birer birer zat ve sıfat ve saire vücuh ile hadsiz imkânat mabeyninde mütereddid iken; birdenbire bir ciheti takib, muayyen bir sıfatla ittisaf, mahsus bir keyfiyetle, tekeyyüf ederek hayretbahşa hikemi intac ettiğinden; Sâniin vücub-u vücuduna şehadetle avalim-i gaybiyenin enmuzeci olan latife-i Rabbaniye içinde ilân-ı Sâni’ eden misbah-ı imanı ışıklandırıyorlar. Evet bir nefer, nefsinde ve takımda ve bölükte, taburda ve orduda gibi; her bir zerre de, kendi başıyla zat, sıfat, keyfiyetindeki imkânat cihetiyle Sânii ilân ettiği gibi; tesavir-i mütedahileye benzeyen mürekkebat-ı müteşabike-i mütesaide-i kâinatın her bir makamında ve her bir nisbetinde ve her bir dairesinde, her bir zerre, müvazene-i cereyan-ı umumîyi muhafaza; ve her nisbetinde ve her takımında ayrı ayrı vazifeyi îfa ve hikmeti intaç ettiklerinden; Sâniin kasd ve hikmetini izhar ve vücud ve vahdetinin âyâtını kıraat ettikleri için, Sâni-i Zülcelal’in berahini, zerrattan kat kat ziyade olur. Demek

اَلطُّرُق اِلَي اللّٰهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ الْخَلَاءِقِ

hakikattir, mübâlağa değil; belki nâkıstır.

S: Neden aklıyla herkes göremiyor?

C: Kemal-i zuhûrundan ve zıddın ademinden.

تَاÏمَّلْ سُطُورَ الْكَاءِنَاةِ فَاِنَّهَا مِنَ اْلَمَلاِ لَاعْلَي اِلَيْكَ رَسَاءِلُ

Yani: “Sahife-i âlemin eb’ad-ı vâsiasında Nakkaş-ı Ezelî’nin yazdığı silsile-i hâdisatın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl; tâ ki mele-i a’lâdan uzanan şu selâsil-i resâil, seni a’lâ-yı illiyyîn-i tevhide çıkarsın.” Şu kitabın hey’et-i mecmuasında öyle parlak bir nizam var ki, nazzamı güneş gibi içinde tecelli ediyor. Her kelimesi,

Yükleniyor...