Hem dahi bu âlem sahibinin tasarrufatından anlaşılıyor ki: Onun haysiyet ve izzetinin pek büyük bir celali vardır. Haysiyet ve izzet ise, onu istihfaf edip, karşı gelenlerin kahrini ve onu saymayıp hürmet etmeyenlerin te’dibini iktiza eder. Nasılki bu dünyada dahi geçmiş zamanlarda eski peygamberlerin kavimleriyle olan kahr ile muamelesi gösteriyor ki, burada her ne kadar mühlet veriyorsa da, fakat hiç bir fiil ve ameli zabtetmede ihmal etmiyor.

Ve keza onun icraâtından fehmolunuyor ki; onun emir ve nevahisine istihfaf ile karşı çıkanlara karşı pek azîm bir gayreti vardır. Evet kendini tanıttırmak için bu gibi manzum masnuatı yaratsın ve kendini sevdirmek için bu kadar mevzun çiçekleri halketsin ve rahmetini göstermek için bu derece müzeyyen meyveler bahşetsin de; sonra az bir kısım kimselerden başka iman ile onu tanımayanlara ve ibadet ile kendilerini ona sevdirmeyenlere ve şükür ile ona hürmet etmeyenlere ebedî makarr-ı Rububiyetinde bir dâr-ı mücazat ihzar etmesin, hâşâ!

VE LÂSİYYEMÂ: Şu âlem mutasarrıfının herşeyde maslahatlara riayet etmesi ve faideleri gözetmesi şehadetiyle ve bütün mahlukattaki hüsn-ü san’at ve ihtimamât ve intizamatın delâletleriyle pek âlî bir hikmeti varolduğu görülmektedir. İşte saltanat-ı Rububiyetinde hâkim olan şu hikmet, kat’iyyen iktiza eyler ki; onun cenah-ı himayesine iltica eden mutîleri taltif etsin.

Hem her şeyi mevki-i lâyıkına koyması ve her hak sahibinin istidadına muvafık derecede hakkını vermesi ve bekasının muhafazasına ve vücuduna lüzumlu ihtiyaçlarını vakt-i hacette is’af etmesi ve bütün dua edenlerin suallerine cevab vermesi (hususan istidad lisanıyla veya fıtrî ihtiyaç lisanıyla veya ıztırar lisanıyla olsa) dualarını kabul etmesi gösteriyor ki; hakikî ve tam bir adalet-i mahzası mevcuddur. Şu adalet ise, bir mahkeme-i kübrada ibadının hukukunu muhafaza etmekle, haşmet-i mâlikiyet ve rububiyetini muhafaza etmek iktiza eyler. Halbuki şu kısa, dar, fani ve küçük olan dâr-ı dünya ise, o adaletin hakikatına mazhar olmaktan çok çok uzak ve çok aşağıdır. Demek bu celalli cemal ve o cemalli celal sahibi olan bu Melik-i Âdil’in ve bu Rabb-i Hakîm’in bâkî bir Cennet’i ve daimî bir Cehennem’i olması lâzımdır.

VE LÂSİYYEMÂ: Bu âlem sahibinin ve içinde şu ef’al ile tasarruf eden mutasarrıfının mutlak bir sehaveti ve pek azîm bir cûdu ve

Yükleniyor...