اِعْلَمْ
Bil ki! Hâlık-ı Hakîm acz onun hakkında mümteni’ olduğu, cûdu da nihayet kemalde bulunduğu için; zerreyi halkedip ona vücud verdiği gibi; güneşi dahi yaratıp var eder. Hem zerreyi güneşle beraber müsavi olarak halkettiği gibi; en küçük bir nebatı en büyük bir ağaç gibi halkeder. Hem güneşe müekkel meleği, katreye müekkel melek ile beraber halkettiği gibi; en küçük bir hayvancığı, en büyük bir hayvan gibi halkedip bunu da onun gibi kendisine isti’bad (yani kulluk) ettirir. Hem bir ferd-i vâhidi en güzel bir surette icad ettiği gibi, gayr-ı mahdud efradın mecmuunu da onun heyetinde icad edebilir. Şu halde mevcudat, küçük olsun, büyük olsun, az olsun çok olsun,
اِنَّمَا اَمْرُهُ اِذَا اَرَادَ شَيْ ًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوةُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
nun Malikinin hazine-i rahmetinden herbirisinin lâyık bir vazifesi, münasib bir hikmeti ve nihayet güzel bir gayesi vardır.
اِعْلَمْ اَيُّهَ الْمُسْلِمُ
Ey müslüman bil ki; senin usûl-i şeriat üzere tatbik ettiğin her bir örfî amelinde ve her bir muamele-i âdiyende (âdetli haller) uhrevî bir hazine ve büyük bir iksir-i nuranî vardır. Böylece senin bütün ömrün salih ameller; ve bütün mübah olan âdetlerin ibadet; ve gafletli meşagilin huzura kalbolabilir.
Evet, meselâ bir şeyi sattın veya satın aldın. Ve o muamelende şeriatın emrine göre amel ettin. Elbette şeriatın icab ve kabule dair hükmünü tahattur edeceksin. İşte senin şu tahatturun, sana bir nevi huzur olur. Bu ise, bir ibadet ve itaat ve uhrevî bir amel oluyor. Ve daha bu misale sair amellerini kıyas edip fırsatı elden kaçırma.
Ne mutlu o adama ki, bütün harekâtını âdâb-ı şeriatla nurlandıra; Ve ne bahtiyardır o adam ki, a’mâl ve muamelatında, onu Cenab-ı Hak
Bil ki! Hâlık-ı Hakîm acz onun hakkında mümteni’ olduğu, cûdu da nihayet kemalde bulunduğu için; zerreyi halkedip ona vücud verdiği gibi; güneşi dahi yaratıp var eder. Hem zerreyi güneşle beraber müsavi olarak halkettiği gibi; en küçük bir nebatı en büyük bir ağaç gibi halkeder. Hem güneşe müekkel meleği, katreye müekkel melek ile beraber halkettiği gibi; en küçük bir hayvancığı, en büyük bir hayvan gibi halkedip bunu da onun gibi kendisine isti’bad (yani kulluk) ettirir. Hem bir ferd-i vâhidi en güzel bir surette icad ettiği gibi, gayr-ı mahdud efradın mecmuunu da onun heyetinde icad edebilir. Şu halde mevcudat, küçük olsun, büyük olsun, az olsun çok olsun,
اِنَّمَا اَمْرُهُ اِذَا اَرَادَ شَيْ ًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوةُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
nun Malikinin hazine-i rahmetinden herbirisinin lâyık bir vazifesi, münasib bir hikmeti ve nihayet güzel bir gayesi vardır.
اِعْلَمْ اَيُّهَ الْمُسْلِمُ
Ey müslüman bil ki; senin usûl-i şeriat üzere tatbik ettiğin her bir örfî amelinde ve her bir muamele-i âdiyende (âdetli haller) uhrevî bir hazine ve büyük bir iksir-i nuranî vardır. Böylece senin bütün ömrün salih ameller; ve bütün mübah olan âdetlerin ibadet; ve gafletli meşagilin huzura kalbolabilir.
Evet, meselâ bir şeyi sattın veya satın aldın. Ve o muamelende şeriatın emrine göre amel ettin. Elbette şeriatın icab ve kabule dair hükmünü tahattur edeceksin. İşte senin şu tahatturun, sana bir nevi huzur olur. Bu ise, bir ibadet ve itaat ve uhrevî bir amel oluyor. Ve daha bu misale sair amellerini kıyas edip fırsatı elden kaçırma.
Ne mutlu o adama ki, bütün harekâtını âdâb-ı şeriatla nurlandıra; Ve ne bahtiyardır o adam ki, a’mâl ve muamelatında, onu Cenab-ı Hak
Yükleniyor...