bunlarla ibadına sevdiriyor, tanıttırıyor. Ve hadsiz ihtiyacat içinde çırpınan mahlukatına bir taahhüd ve terahhum manasını ihsas ediyor.

İşte tesbih ederiz o zatı ki; vahdaniyetinin hüccetleri nihayet derece nuranî, kudreti son mertebe bâhir, rahmeti gayetsiz zâhirdir. Ve o delil ve hüccetler ise, bir Münşi-i Musavvir’in, bir Münşid-i Müdebbir’in ve bir Münşir-i Mukaddir’in vücub-u vücudunu izhar ediyorlar. Evet Sübhandır o zat ki, celal-i azameti nihayet derece cemildir ve cemal-i rahmeti gayet mertebe celildir ve onun kibriya-yı saltanatı bîhad derece kebirdir.

Şimdi sen gel, küre-i arzına bak, “Allahü Ekber” söyle! Kâinata nazar et ve de:

هُوَ الْخَلَّا قُ الْفَعَّالُ هُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلَّا مُ هُوَ الْوَهَّابُ الْفَيَّاضُ

هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ هُوَ الْكَرِيمُ الرَّحِيمُ

Eğer

اَللّٰهُ اَكْبَرُ

in bir manasını fehmetmek istiyorsan, kâinata nazar et! Çünkü kâinat ve mevcudat baştan başa onun envarının gölgeleri, ef’alinin eserleri, kalemlerinin çizgileri, esmasının nakışları ve evsafının aynalarıdırlar. Bunu görüp bildikten sonra

اَللّٰهُ اَكْبَرُ

söyle ve âlemleri temaşa et, bak ki; bütün âlemlerin hepsi bittamam onun kabza-i ilmine alınmış, kabza-i kudretinde kemerbeste durmuş, kabza-i adlinde zelilane boyun eğmiş ve kabza-i hikmetinde harekete âmâde bekleyip, onun tartı ve vezni ile dizilip nizamatının silkinde mevzun bir vaziyet almışlardır. Evet nizam ile tanzim, mizan ile tevzin; Cenab-ı Rahman’ın iki kabzasıdır. Ve İmam-ı Mübin ile Kitab-ı Mübin’in iki babıdır. Demek Kitab-ı Mübin, İmam-ı Mübin ile beraber, bir Kadir-i Alim ve bir Âdil-i Hakîm’in ilim ve kudretini beyan eden iki ünvandırlar. Öyle ise, hiçbir şey, bu nizamın nazmından ve şu mizanın vezninden hariç olmadığını başında iz’anı, yüzünde aynanı (iki gözü) bulunan kimse, her halde ona

Yükleniyor...