Rahman’ın misafirlerini memnun etmek için birer latif, nazif sofra halinde onun izniyle çiçeklenip meyve veriyorlar.
Evet nur, hava, toprak ve su; o sultanın emirlerine -teşhir-i san’at ve tebliğ-i ahkâm ile beraber- birer elçi, birer sefir ve fermanlarının merkez-i tasarrufatının arşına birer hamele hükmündedirler. Meselâ ilim ve hikmetin arşı, nur unsurundadır. Fazl ve rahmetin arşı da su üstündedir. Hıfz ve ihyanın arşı ise, toprak olduğu gibi; emir ve iradenin arşları ise, hava üzerindedir. Amma kat’iyyen bilesin ki, bütün bunlar kendi işleyiş ve faaliyetlerinde esma-i İlahiyenin mazharları olarak çalışırlar. Yani kendileri masdar değil, mistardır. Fâil değil, kabildir. Allah’ın havliyle o büyük işlere hamele olup yüklenirler. Ve onun izniyle, onun namıyla kaldırdıkları vazife yüküne tahammül ediyorlar; Ve bütün bu yaptıkları işler, onun tavliyle ve onun havliyledir.
Eğer böyle olmasaydı; eşya için meselâ toprak, hava, su ve nur için her bir cüz’ toprakta, zerrede ve katrede, bir marifet ve kudret-i mutlaka ve nihayet derece bir san’at kabiliyeti bulunması lâzımdı. Evet meselâ, cevv-i feza içinden geçen şu hava, kendi zerreleriyle bütün neşv ü nemaya müstaid nebatatı ziyaret eder. Onun bu ziyaret ve mürûru ise, semavat ve arza malik bir Zat-ı Zülcelal’in mu’cizat-ı san’atı içindeki nihayetsiz hârikalarını izhara vesile oluyor.
Evet eğer camid, cahil ve basit bir zerre, meselâ kendi kendine şu ağaçları inşa edebilse idi; Ve aynı zamanda bu semereleri dokuyabilseydi ve şu çiçeklere suret verebilse idi, hattâ belki bütün şu eşyayı icad edebilseydi; belki de şu arzı, şu dünyayı yüklenebilseydi; (yani ilmen ve aklen bunlar mümkün olsaydı) o zaman senin
وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ
hakikatında şek ve şübhe etmen için bir hakkın olurdu.
İşte madem o zerrenin kendi başına o işlere sahib ve medar olması muhal ender muhaldir. Elbette bilâ-şek velâ-şübhe, bütün mahlukatı kabza-i kudret ve hikmetinde tutan Allah’tan başka mülk sahibi kimse yoktur ve bulunamaz. Çünkü bakıyoruz ki, havanın her bir zerresi, suyun her bir katresi, toprağın her bir tanesi bütün ot ve yeşilliklerin meyve ve çiçeklerin neşv ü nemasına salih bir vaziyettedir. Eğer o zerre, hebbe (hava zerresi) ve katreler, semavat ve arzın Rabb-i Zülcelalinin emriyle
Evet nur, hava, toprak ve su; o sultanın emirlerine -teşhir-i san’at ve tebliğ-i ahkâm ile beraber- birer elçi, birer sefir ve fermanlarının merkez-i tasarrufatının arşına birer hamele hükmündedirler. Meselâ ilim ve hikmetin arşı, nur unsurundadır. Fazl ve rahmetin arşı da su üstündedir. Hıfz ve ihyanın arşı ise, toprak olduğu gibi; emir ve iradenin arşları ise, hava üzerindedir. Amma kat’iyyen bilesin ki, bütün bunlar kendi işleyiş ve faaliyetlerinde esma-i İlahiyenin mazharları olarak çalışırlar. Yani kendileri masdar değil, mistardır. Fâil değil, kabildir. Allah’ın havliyle o büyük işlere hamele olup yüklenirler. Ve onun izniyle, onun namıyla kaldırdıkları vazife yüküne tahammül ediyorlar; Ve bütün bu yaptıkları işler, onun tavliyle ve onun havliyledir.
Eğer böyle olmasaydı; eşya için meselâ toprak, hava, su ve nur için her bir cüz’ toprakta, zerrede ve katrede, bir marifet ve kudret-i mutlaka ve nihayet derece bir san’at kabiliyeti bulunması lâzımdı. Evet meselâ, cevv-i feza içinden geçen şu hava, kendi zerreleriyle bütün neşv ü nemaya müstaid nebatatı ziyaret eder. Onun bu ziyaret ve mürûru ise, semavat ve arza malik bir Zat-ı Zülcelal’in mu’cizat-ı san’atı içindeki nihayetsiz hârikalarını izhara vesile oluyor.
Evet eğer camid, cahil ve basit bir zerre, meselâ kendi kendine şu ağaçları inşa edebilse idi; Ve aynı zamanda bu semereleri dokuyabilseydi ve şu çiçeklere suret verebilse idi, hattâ belki bütün şu eşyayı icad edebilseydi; belki de şu arzı, şu dünyayı yüklenebilseydi; (yani ilmen ve aklen bunlar mümkün olsaydı) o zaman senin
وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ
hakikatında şek ve şübhe etmen için bir hakkın olurdu.
İşte madem o zerrenin kendi başına o işlere sahib ve medar olması muhal ender muhaldir. Elbette bilâ-şek velâ-şübhe, bütün mahlukatı kabza-i kudret ve hikmetinde tutan Allah’tan başka mülk sahibi kimse yoktur ve bulunamaz. Çünkü bakıyoruz ki, havanın her bir zerresi, suyun her bir katresi, toprağın her bir tanesi bütün ot ve yeşilliklerin meyve ve çiçeklerin neşv ü nemasına salih bir vaziyettedir. Eğer o zerre, hebbe (hava zerresi) ve katreler, semavat ve arzın Rabb-i Zülcelalinin emriyle
Yükleniyor...