Amma ehl-i gaflet mabeyninde meşhur olan gaye ki; yalnız biz insanların istifademiz cihetine nazır olan yemek, içmek ve saire ise; o şeyin yaratılmasına gaye olmaktan çok aşağı, zelil, hakir ve küçüktür. Belki olsa olsa, bizim o gibi istifademiz o şeyin bir çok gayelerinden yalnız bir gayesinin izharına bir vesile olabilir.
Fakat ilhad ise, bir vâhidi, gayr-ı mahdud kesîre isnad eder. Yani bütün eşyayı âciz unsurlara, camid tabiatlara ve sağır kuvvetlere ve kör sebeblere isnad eder ki; bir nev’de tek bir ferdin külfeti, tamam o nev’in külfeti kadar külfetler ona yüklenir. Belki bir tek şeyin külfeti bütün eşyanın külfeti kadar olur.
Hem ilhad yolu, eşyanın yaratılış gayelerinden yalnız insana ait olanı görürki, o da hayvanî olan hazz-ı nefsine; yahutta o şeyin dünyevî hayatının muhafazasına bakan bazı gayeleri gibi gayelerdir.
Muvahhid ile mülhidin vaziyetleri şu misale benzer ki: İki adam, bir hurma çekirdeğini görüp, onun tarifini yapmak isterler.
Birisi der ki: “Bu çekirdek; çekirdekler ile tesmiye edilen hadsiz fihristelerden bir tek fihristedir ki, bu çekirdek gibi üstünde bir hurma ağacı yeşermiş ve onun başındaki sayısız olan semerelerin içlerinde tevdi edilmiş çekirdeklerden bir tanesidir. Binaenaleyh, şu ağacın hılkat gayelerinden birisi, şu semere ve nüveleri vermektir. Ve bu çekirdeklerin de gayesi, manevî birer ağacın tarifnamesi olmaktır. Hem onun tarihçe-i hayatına bir tarife, hem onun kabiliyetlerine bir proğram bir haritalık vazifesini görmektir ki, kendi aslı gibi bir ağacı dokuyacak bir makine olsun.”
Amma ikinci adam ise der ki: “Yok, belki şu ağaç bütün eczasıyla, yapraklarıyla birlikte kendi kendine bu çekirdeğin yanında ve içinde toplanmış, o da bunu vücuda getirmiştir. Hem gayet mükemmel bir tarzda dal budak salan bu ağacın bütün cihazatı burada toplanmış da, çekirdek te bilâ-faide onu techiz etmiştir. O halde, şu ağacın bu çekirdeği netice vermesinden başka hiç bir gayesi yoktur. Bu çekirdeğin de dövülüp ezme yapıldıktan sonra, Devenin eklinden başka hiç bir gayesi olmaz” der.
Şimdi ey edna bir şuuru -velev bir kıl kadar olsun- bulunan arkadaş! Düşün, acaba hiç mümkün müdür ki; şu mutlak ucuzluk içindeki
Fakat ilhad ise, bir vâhidi, gayr-ı mahdud kesîre isnad eder. Yani bütün eşyayı âciz unsurlara, camid tabiatlara ve sağır kuvvetlere ve kör sebeblere isnad eder ki; bir nev’de tek bir ferdin külfeti, tamam o nev’in külfeti kadar külfetler ona yüklenir. Belki bir tek şeyin külfeti bütün eşyanın külfeti kadar olur.
Hem ilhad yolu, eşyanın yaratılış gayelerinden yalnız insana ait olanı görürki, o da hayvanî olan hazz-ı nefsine; yahutta o şeyin dünyevî hayatının muhafazasına bakan bazı gayeleri gibi gayelerdir.
Muvahhid ile mülhidin vaziyetleri şu misale benzer ki: İki adam, bir hurma çekirdeğini görüp, onun tarifini yapmak isterler.
Birisi der ki: “Bu çekirdek; çekirdekler ile tesmiye edilen hadsiz fihristelerden bir tek fihristedir ki, bu çekirdek gibi üstünde bir hurma ağacı yeşermiş ve onun başındaki sayısız olan semerelerin içlerinde tevdi edilmiş çekirdeklerden bir tanesidir. Binaenaleyh, şu ağacın hılkat gayelerinden birisi, şu semere ve nüveleri vermektir. Ve bu çekirdeklerin de gayesi, manevî birer ağacın tarifnamesi olmaktır. Hem onun tarihçe-i hayatına bir tarife, hem onun kabiliyetlerine bir proğram bir haritalık vazifesini görmektir ki, kendi aslı gibi bir ağacı dokuyacak bir makine olsun.”
Amma ikinci adam ise der ki: “Yok, belki şu ağaç bütün eczasıyla, yapraklarıyla birlikte kendi kendine bu çekirdeğin yanında ve içinde toplanmış, o da bunu vücuda getirmiştir. Hem gayet mükemmel bir tarzda dal budak salan bu ağacın bütün cihazatı burada toplanmış da, çekirdek te bilâ-faide onu techiz etmiştir. O halde, şu ağacın bu çekirdeği netice vermesinden başka hiç bir gayesi yoktur. Bu çekirdeğin de dövülüp ezme yapıldıktan sonra, Devenin eklinden başka hiç bir gayesi olmaz” der.
Şimdi ey edna bir şuuru -velev bir kıl kadar olsun- bulunan arkadaş! Düşün, acaba hiç mümkün müdür ki; şu mutlak ucuzluk içindeki
Yükleniyor...