بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
(BİSMİLLAH HAKKINDADIR)
اِعْلَمْ
Ey aziz bil ki! Her şey mutlaka ya lisan-ı kaliyle veya lisan-ı haliyle veya lisan-ı istidadıyla Bismillah demektedir. Çünkü görüyoruz ki; zerrelerden güneşlere kadar bütün mevcudat, zatındaki acziyle beraber, öyle acib vazifeleri yüklenmiş ki; kuvveti onun milyonda birisine de kâfi gelmiyor. O halde şeksiz şübhesiz sabit oluyor ki, o vazifeleri ancak bir Kaviyy-i Aziz’in havliyle kaldırıyor. Ve bir Kadir-i Hakîm’in namıyla mübaşeret ediyor.
Hem dahi o şey ve bütün eşya, cehliyle beraber kendi beline ve başına öyle mevzun olan gaye ve neticeleri ve manzum semereleri yüklemiştir ki; herbirinde, hususi tarzda menfaat-i umumiye gözetilmiştir. Halbuki, o gaye ve neticelerden o şeye ayrılan hisse, ancak milyonda birdir. Öyle ise bedahetle anlaşılıyor ki; o şey, o hikmetli gayeleri bir Azîm-i Hakîm’in ismiyle yüklenmiş, bir Rahman-ı Rahîm’in namıyla ve bir Alim-i Kerim’in hesabıyla zîhayatlara yetiştiriyor.
Eğer istersen, tohum ve çekirdeklere bak! Ve hem yüklendikleri ağaç ve sünbüllerine nazar et! Hem yine ağaçlara ve onların semerelerine ve hayvan ve hayvancıklara ve bunların vezaif-i acibelerine dikkat et!
Evet, meselâ tek bir nefer asker, gelip bütün bir şehir ahalisini, rızaları olmadığı halde, onları uzak bir yere sevkederse ve onları çeşitli vezaif ve hizmetlerde çalıştırmak için taksim ederse, elbette edna bir şuuru olan anlar ki; o nefer asker, bu işleri ancak padişahın kuvvetiyle yapıyor.. ve onun namı ile çalışıyor.. Ve onun hesabıyla bu ahaliyi istihdam ediyor.
Öyle de; az aklı olan herkesin fehmetmesi lâzımdır ki; şu âciz, cahil mevcudat dahi, bu pek büyük ve muntazam işleri ve vazifeleri ancak bir Kadîr-i Alîm’in ismiyle ve bir Aziz-i Hakîm’in hesabıyla
(BİSMİLLAH HAKKINDADIR)
اِعْلَمْ
Ey aziz bil ki! Her şey mutlaka ya lisan-ı kaliyle veya lisan-ı haliyle veya lisan-ı istidadıyla Bismillah demektedir. Çünkü görüyoruz ki; zerrelerden güneşlere kadar bütün mevcudat, zatındaki acziyle beraber, öyle acib vazifeleri yüklenmiş ki; kuvveti onun milyonda birisine de kâfi gelmiyor. O halde şeksiz şübhesiz sabit oluyor ki, o vazifeleri ancak bir Kaviyy-i Aziz’in havliyle kaldırıyor. Ve bir Kadir-i Hakîm’in namıyla mübaşeret ediyor.
Hem dahi o şey ve bütün eşya, cehliyle beraber kendi beline ve başına öyle mevzun olan gaye ve neticeleri ve manzum semereleri yüklemiştir ki; herbirinde, hususi tarzda menfaat-i umumiye gözetilmiştir. Halbuki, o gaye ve neticelerden o şeye ayrılan hisse, ancak milyonda birdir. Öyle ise bedahetle anlaşılıyor ki; o şey, o hikmetli gayeleri bir Azîm-i Hakîm’in ismiyle yüklenmiş, bir Rahman-ı Rahîm’in namıyla ve bir Alim-i Kerim’in hesabıyla zîhayatlara yetiştiriyor.
Eğer istersen, tohum ve çekirdeklere bak! Ve hem yüklendikleri ağaç ve sünbüllerine nazar et! Hem yine ağaçlara ve onların semerelerine ve hayvan ve hayvancıklara ve bunların vezaif-i acibelerine dikkat et!
Evet, meselâ tek bir nefer asker, gelip bütün bir şehir ahalisini, rızaları olmadığı halde, onları uzak bir yere sevkederse ve onları çeşitli vezaif ve hizmetlerde çalıştırmak için taksim ederse, elbette edna bir şuuru olan anlar ki; o nefer asker, bu işleri ancak padişahın kuvvetiyle yapıyor.. ve onun namı ile çalışıyor.. Ve onun hesabıyla bu ahaliyi istihdam ediyor.
Öyle de; az aklı olan herkesin fehmetmesi lâzımdır ki; şu âciz, cahil mevcudat dahi, bu pek büyük ve muntazam işleri ve vazifeleri ancak bir Kadîr-i Alîm’in ismiyle ve bir Aziz-i Hakîm’in hesabıyla
Yükleniyor...