merhamet eyle. Kalblerimizi nur-u iman ve feyz-i Kur’an ile nurlandır. Âmîn.

اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

, ***

اِعْلَمْ

Ey sefih-i sarhoş, dâll-i gafil! Bil ki: Sen dünya mezbelesinde battığın halde, o mezbeleyi maden-i saadet tasvir etmek suretiyle insanların idlâlini de istiyorsun. Tâ ki o hal, sana hafif gelsin diye…

Bak ey sersem! Eğer şu gelecek dört hakikatları tersine döndürebilirsen, o zaman istediğini yap, istediğin gibi hareket et!

Birinci Hakikat: Ölümdür. Halbuki sen onu başka şekle çevirip kalbetmek değil, mü’minin nazarında bir tebdil-i mekân olan mevti, idam-ı ebedîye tebdil ediyorsun.

İkincisi: Gayr-ı mahsur hacetler karşısında ve nihayetsiz düşmanlar mukabilinde olan aczdir. Halbuki sen Kadir-i Mutlak’a istinada müncer olabilen ve seni ona davet eden o aczi, yetimlikler içinde nokta-i istinadsız olan bir acz-i mutlaka tahvil ediyorsun.

Üçüncüsü: Mutlak ekserde mevcud olan fakrdır (İhtiyaç). Halbuki sen, bir Ganiyy-i Mutlak’ın hazinesine teveccühe vesile olan ve âdeta ona bir davet tezkeresi olan fakrı, öyle bir fakra çeviriyorsun ki, rezail-i medeniyetin ziyadeleşmesi nisbetinde ihtiyaçları tezayüd eden, muzlim ve mu’lim bir fakra davet tezkeresine dönderiyorsun.

Dördüncüsü: Zevaldir. Evet lezzetin zevali, daimî elemdir. O ise devam etmeyen bir lezzette hayır yoktur. Halbuki sen, bir niyet-i salihaya mukarin olduğu zaman, lezzet-i bakiyeye vüsule vesile olabilen zevali, elem ve günahları bırakarak giden ve bir daha dönmeyen elîm bir zevale tahvil ediyorsun.

İşte, mevti daima intizar eden ve etrafı acz ile muhat ve fakr ile müstevla, aynı zamanda yolculuk üzere olan bir adam, elbette ancak

Yükleniyor...