Amma küfür, o nisbet ve vuslat yolunu kesen bir kati-üt tariktir. Ve şu intisab ve nisbet kesildiği an, Hâlıkın sun’u istitara yüz tutup, san’at-ı İlahiye baş aşağı sukuta yuvarlanır. Tecelli-i esma dahi gizlenmeye başlar. Yalnız bir madde meydanda kalır. Böylece ondaki ayinelik vasfı tersine dönüp, makam-ı kıymetten öyle bir derekeye sukut eder ki; kâfir o zaman ya yok olmayı veya toprağa dönmeyi temenni eyler.

Elhasıl: İnsan, milyonlarla ölçü âletlerini ve fehim ve idrak terazilerini müştemil bir makine gibidir ki, o makine ile onlarla rahmet hazinesinin müddeharatını ve kenz-i hafînin cevahir-i servetini tartabilir bir mahiyettedir. Hattâ insanın hadsiz âletlerinden yalnız lisanına bütün mat’umat adedince ölçü cihazları takılmıştır. Tâ ki, lisanı olan herkes Cenab-ı Hakk’ın enva-i niamının inceliklerini o cihazlarla hissedebilsin. İşte yümn-i iman yemininin emini olan insan, eğer makine-i insaniyede münderic olan o âlât ve cihazatı, gaye-i hilkatlarında istimal ederse, o makine ve sahibi; o zaman şaşmak ve unutmak hakkında muhal olan bir Zat-ı Kerim-i Lâyezal’in yanında pek çok semere verecek ve hesabsız eserler bırakacaktır.

Lâkin -el’iyazübillah- o makine-i insaniye küfrün eline düşse; vahşi ve hiçbir şeyden anlamayan bir adamın eline düşer gibi, o pek kıymetli misilsiz olan makineyi ne olduğunu bilmeden adi bir âlet gibi ateşi karıştırmak hizmetinde istimal edecek ve nihayette onu da ateşe atıp yakacaktır.



وَ بِيَدِهِ مَقَالِيدُ كُلِّ شَيْءٍ



فَيَا مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوةُ كُلِّ شَيْءٍ



وَيَا مَنْ عِنْدَهُ خَزَاءِنُ كُلِّ شَيْءٍ



وَيَا مَنْ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَةِ كُلِّ شَيْءٍ



لَا تَكِلْنَا اِلَي اَنْفُسِنَا وَارْحَمْنَا وَنَوِّرْ قُلُوبَنَا بِنُورِ اْلاِيمَانِ وَالْقُرْآنِ

Yani: Ey her şeyin melekûtu elinde ve her şeyin anahtarı yedinde ve her şeyin dizgini kabzasında ve her şeyin hazinesi yanında olan Zat-ı Kerim-i Zülcemal olan Rabbimiz! Bizi kendi nefsimize bırakma, bize


Yükleniyor...