بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

*

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِي هَدَينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا اَنْ هَدَينَا اللّٰهُ

لَقَدْ جَاءَةْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقَِّ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَيّحُجَّةِ الْحَقِّ

عَلَي الْخَلْقِ سُلْطَانِ الْاَنْبِيَاء وَ بُرْهَانِ الْاَصْفِيَاءِ

حَبِيبُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَعَلَي آلِهِ وَصَحْبِهِ اَبَدَ اْÀلابِدِينَ

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

اِعْلَمْ

Ey birader bil ki! Aktar-ı arzda hiçbir düzlük, sahra, dağ, dere, çöl, deniz, kara; ve hiçbir kıt’a, köşe ve bucak yoktur ki, üstünde Ehad-i Samed’in enva-i sikkeleri kesretle ve iç içe bulunup müzahamet etmesinler. Hattâ şu dağ, meselâ onda tavattun etmiş memâlikleri hükmünde olan hayvanat aksamı ve ağaçlar esnafı adedince Cenab-ı Hakk’ın bir memlûkü olduğu bilinir.

Hem onun üstüne darbedilmiş olan nebatat cinsleri ve kuşlar nevilerinden olan pek parlak sikkelerinin, mühürlerinin şehadetleri sayısınca; o dağ, Allah’ın masnuu olduğu anlaşılır.

Hem süslü çiçekler ve güzel semerelerden onun etrafına basılan hatemleri adedince; bu dağ, onun mektubu olduğu fehmedilir.

Evet meselâ, o dağda bulunan bir arı, bir sinek ve bir ağaç, Allah’ın malı ve sun’u olduğunu bildiğin vakit; elbette aynı vakitte ondaki bütün arıların ve sineklerin ve umum ağaçların dahi onun mülkü olduğuna yakîn hasıl edeceksin. Ve hakeza bu minval üzere, herşey,

Yükleniyor...