ı tekviniyenin şehadetiyle, kâinatta bir rahmet-i mutlaka ve gına-yı mutlakın varlığı, elbette şeksiz ve şübhesiz bir surette, bu mezkûr esbaba binaen, küçücük olan hayvanat ve kuşçukların vücudlarını dahi iktiza ederler, belki birinci derecede isterler. Zira maharet-i san’at itibariylei, o adakk-ı dakik olan küçük, vücud ve hayat hakikatına ve şartlarına, aynı zamanda nuranî olan kudret-i ezeliyeye daha çok yakındır.

***


اِعْلَمْ يَ اَنَ

Bil ey ene! Eğer senin nefsin sana her şeyden daha çok sevgili ise, (çünkü herşeyden ziyade maddeten sana yakın odur.) O halde senin Rabbin daha çok sana mahbub olması lâzımdır. Zira senin Rabbin, senin nefsinden de sana yakındır. Görmüyor musun ki, senin ihtiyar ve hayalinin bile ulaşamadıkları cismindeki esrar-ı mürekkebe, Rabbin için onlar hazır ve müşaheddir.



اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Hâdisat-ı kâinat içinde aslâ tesadüf yoktur. Evet bağ ve bostanlara bak ve kulak ver ki, nasıl bakana; bir Sani-i Alim ve Muhit’in ayât-ı hikmetini, gayet karışıklık içinde nihayet intizamın lisanıyla; ve çok çeşitli şeylerin kemal-i imtizacı içinde kemal-i imtiyazının diliyle kıraat ediyorlar.

***


اِعْلَمْ

Ey nefis bil ki! Eğer sen herşeyi bir Vâhide nisbet edip tevhid etmezsen; âlemdeki bütün enva’ın umum ferdleri üzerine tecelli eden Cenab-ı Allah’ın tecelliyat-ı esması adedince ilahların vücudunu farzetmeye muztar kalacaksın.

Evet, meselâ nasılki sen, güneşten gözünü yumsan veya ondan gaflet etsen veyahut güneşin tecellisiyle deniz yüzündeki damlacıklarda parlayan güneşçiklerin vücudunu güneşten nisbetini kat’etsen; o zaman o katarat adedince her birisinde bil’asale birer hakikî güneşi kabul etmeye

Yükleniyor...