اِعْلَمْ

Ey aziz bil ki! Küfran-ı nimetin en azîmi ve Cenab-ı Hakk’ın âlâ’ ve nimetlerine karşı tekzibin en şiddetlisi budur ki: Göz ve kulak gibi hem kendisine, hem başkasına âmm olan; veya nur ve nar gibi devamlı ve istimrarlı bulunan; veya su ve hava gibi ihata ile heryeri dolduran nimetler gibi azim niam-ı İlahiyeye karşı şükür etmemezliktir. Belki adam, başka insanlarda olmayıp, yalnız kendisine has olan; veya onun üstünde yeniden yeniye tazelenip gelen; veyahutta nâdir hacetler için ender bulunan nimetler için Allah’a şükredebiliyor. Halbuki her zaman devam eden umumî ve devamlı nimetler, nimetlerin en azamı ve en etemmidirler. Ve umuma şamil olan nimetler, onun kemal-i ehemmiyetine delâlet eder. Hem devamlı ve istimrarlı olan bir nimet, onun çok kıymettarlığına delildir ve öyle olması lâzımdır.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki!

اَحْصَي كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا

âyetinin saraha-tıyla, Cenab-ı Hak Sübhanehu ve Teala’nın yanında herşeyin adedi sayılı ve hesablıdır. Evet ellerdeki parmaklar, sünbüllerdeki habbeler, semerelerdeki tohumlar ve çekirdekler ve çiçeklerdeki yapraklar gibi birbirine komşu ve mütekabil ve müteşabih adedlerin mabeynindeki düzgünlük, ölçülülük ve intizam bu hakikatı göstermektedir.

İşte tesbih ederiz o zatı ki, herşeyin sayı ve adedini hesaplamış ve herşeyi ilmiyle ihata etmiştir.

اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Gayet şefkatkârane olan terbiye içindeki, telkih ve tevellüd kanunu, en büyük eşyadan en küçük şeylere kadar nüfuz ve sirayet eden iki vazife-i umumiyedirler. Bu iki vazifeyi görenlerin peşin olarak mükâfat-ı âcileleri de, o vazifenin içine tevdi edilmiş olan has lezzettir.

Evet, Cenab-ı Muhsin-i Kerim’in cûd-u mutlakının umumiyeti içinde izdivac eden bütün eşya, bilmüşahede bu iki vazifenin ifasına gayet şedid bir şevk ile koşuşmaları delildir ki: Nebatat, eşcar ve ma’adin de hattâ camidatın dahi, bu nimet ve lezzetten kendilerine münasib olacak bir surette hissedardırlar.

Yükleniyor...