basılan yalnız şu sikkeye bu gelecek müteselsil, müteanık ve mütedahil fıkraların mirsadıyla bak! Tâ ki, gündüz ortasındaki güneş gibi o sikkeyi göresin.
İşte yeryüzü sahifesinde bedîane, hakîmane bir icadı gözümüzle görüyoruz. O icad, geniş ve azîm bir cûd-u mutlak içindedir. O da bir sehavet-i mutlaka içinde, bu da bir ittikan-ı mutlak içinde, o da bir sühulet-i mutlaka içinde, bu da bir intizam-ı mutlak içinde, o da bir sür’at-i mutlaka içinde, bu da bir ittizan-ı mutlak içinde, o da vüs’at-i mutlaka içinde, bu da mutlak bir hüsn-ü san’at içinde, o da mutlak bir ucuzluk içindedir. Hem kıymetçe mutlak bir pahalılık ve gâlî kıymetlilik içindedir. Bununla beraber, mutlak bir karışıklık içinde olduğu halde, mutlak bir imtiyaz ve tefrik içindedir. Hem birbirinden mutlak uzaklık içinde iken, mutlak bir muvafakat içindedir. Hem kesret-i mutlaka içinde olmakla beraber, nihayet bir hüsn-ü hilkat ve suret içindedir.
İşte bu fıkraların herbirisi, tek başıyla dahi Ehadiyet ve Samediyet sikkesinin izharına kâfidirler. Evet herşey, nev’an gayet ittikan ile beraber nihayetsiz sehavet içinde vücuda gelmesi ve o nev’in tek tek herbir ferdinin nihayet hüsn-ü san’at içinde bulunması, elbette nihayetsiz bir kudreti bulunan ve hiçbir şey onu meşgul edip diğer şeyden nazar-ı Rububiyetini ayıramayan bir zata mahsus olduğunu gösterir.
Hem nihayetsiz sühuletle beraber, sonderece intizamlı olması ise; nihayetsiz bir ilmi bulunan ve hiçbir şey onu âciz bırakmayan birisine hâstır.
Hem nihayet derece ittizan ve ölçülülük ile son derece sür’at dahi, her şey onun ilim ve kudretine teslim olan bir zata mahsustur.
Hem aktar-ı zeminde münteşir nevilerin gayet hüsn-ü san’atla müzeyyen olan tek tek bütün ferdlerinde yapılan geniş tasarruf ise, gösterir ki; hiçbir şeyin yanında olmadığı halde, ilim ve kudretiyle her şeyin yanında bulunan birisine hâstır.
Hem nihayet ucuzluk ve bolluk ile beraber, san’at itibariyle fertlerin son derece kıymettarlık ve pahalılık içinde olmaları, nihayetsiz hazinelere mâlik, gayetsiz zenginliğe sahib bir zata mahsus bir iş olduğunu gösterir.
İşte yeryüzü sahifesinde bedîane, hakîmane bir icadı gözümüzle görüyoruz. O icad, geniş ve azîm bir cûd-u mutlak içindedir. O da bir sehavet-i mutlaka içinde, bu da bir ittikan-ı mutlak içinde, o da bir sühulet-i mutlaka içinde, bu da bir intizam-ı mutlak içinde, o da bir sür’at-i mutlaka içinde, bu da bir ittizan-ı mutlak içinde, o da vüs’at-i mutlaka içinde, bu da mutlak bir hüsn-ü san’at içinde, o da mutlak bir ucuzluk içindedir. Hem kıymetçe mutlak bir pahalılık ve gâlî kıymetlilik içindedir. Bununla beraber, mutlak bir karışıklık içinde olduğu halde, mutlak bir imtiyaz ve tefrik içindedir. Hem birbirinden mutlak uzaklık içinde iken, mutlak bir muvafakat içindedir. Hem kesret-i mutlaka içinde olmakla beraber, nihayet bir hüsn-ü hilkat ve suret içindedir.
İşte bu fıkraların herbirisi, tek başıyla dahi Ehadiyet ve Samediyet sikkesinin izharına kâfidirler. Evet herşey, nev’an gayet ittikan ile beraber nihayetsiz sehavet içinde vücuda gelmesi ve o nev’in tek tek herbir ferdinin nihayet hüsn-ü san’at içinde bulunması, elbette nihayetsiz bir kudreti bulunan ve hiçbir şey onu meşgul edip diğer şeyden nazar-ı Rububiyetini ayıramayan bir zata mahsus olduğunu gösterir.
Hem nihayetsiz sühuletle beraber, sonderece intizamlı olması ise; nihayetsiz bir ilmi bulunan ve hiçbir şey onu âciz bırakmayan birisine hâstır.
Hem nihayet derece ittizan ve ölçülülük ile son derece sür’at dahi, her şey onun ilim ve kudretine teslim olan bir zata mahsustur.
Hem aktar-ı zeminde münteşir nevilerin gayet hüsn-ü san’atla müzeyyen olan tek tek bütün ferdlerinde yapılan geniş tasarruf ise, gösterir ki; hiçbir şeyin yanında olmadığı halde, ilim ve kudretiyle her şeyin yanında bulunan birisine hâstır.
Hem nihayet ucuzluk ve bolluk ile beraber, san’at itibariyle fertlerin son derece kıymettarlık ve pahalılık içinde olmaları, nihayetsiz hazinelere mâlik, gayetsiz zenginliğe sahib bir zata mahsus bir iş olduğunu gösterir.
Yükleniyor...