çavuşla olan -fakat yine sultanın izniyle- tebaî ve izafi derece-i merbutiyetini muvazenedir.
Amma
اَرْءَفُ مِنْ كُلِّ رَوÎفٍ وَ اَكْرَمُ مِنْ كُلِّ كَرِيمٍ وَ اَعَزُّ مِنْ كُلِّ عَزِيزٍ
ve emsali gibi cümlelerden murad ise budur ki: Bütün ehl-i kerem ve sehanın bütün re’fet ve şefkatleri bir tek şahıs üzerine toplansa dahi, hadd ve nihayeti olmayan bahr-i rahmet-i İlahiyeden o şahsa isabet eden zerrecik bir hissesine de müsavî gelemez demektir.
Binaenaleyh, bunda dört vecihle tafdil ve müvazene vardır. Zira müfaddal olan Cenab-ı Rahim-i Mutlak’ın re’feti ve rahmeti hem hakikîdir, hem vâhiddir, hem birlik içindedir, hem birlik iledir. Fakat üzerine tafdil edilen şeyler ise, hem itibarîdir, hem cemaattir, hem de bütün bunların ellerindeki re’fet ve rahmet ve saire ne ki varsa, Ehad-i Samed’in feyz-i rahmetinden akıp gelen nihayetsiz olan feyizden bir şahs-ı vâhide isabet eden bir tek hisseye de mukabil gelemez. Nasılki Kur’an, bu hakikata dair işareten ferman etmiş:
اِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُصصصالخص
Yani Allah’tan başka çağırdığınız bütün ilahlarınız toplansalar da yine bir tek sineği halk ve icad edemezler.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! “Allah” lafza-i celali -yalnız müsemmalarının zatlarına delâlet eden sair alemlere muhalif olarak- bütün esma-i hüsnanın ve umum evsaf-ı kemaliyenin manalarına da delâlet-i iltizamiye ile delâlet etmektedir. Çünkü sair zatların sıfatları, zatlarının lâzımı olmadığı sırrıyla; zatın ismi, onun sıfatına ne mutabakaten, ne tazammunen, ne de iltizamen delâlet etmez.
Amma
اَرْءَفُ مِنْ كُلِّ رَوÎفٍ وَ اَكْرَمُ مِنْ كُلِّ كَرِيمٍ وَ اَعَزُّ مِنْ كُلِّ عَزِيزٍ
ve emsali gibi cümlelerden murad ise budur ki: Bütün ehl-i kerem ve sehanın bütün re’fet ve şefkatleri bir tek şahıs üzerine toplansa dahi, hadd ve nihayeti olmayan bahr-i rahmet-i İlahiyeden o şahsa isabet eden zerrecik bir hissesine de müsavî gelemez demektir.
Binaenaleyh, bunda dört vecihle tafdil ve müvazene vardır. Zira müfaddal olan Cenab-ı Rahim-i Mutlak’ın re’feti ve rahmeti hem hakikîdir, hem vâhiddir, hem birlik içindedir, hem birlik iledir. Fakat üzerine tafdil edilen şeyler ise, hem itibarîdir, hem cemaattir, hem de bütün bunların ellerindeki re’fet ve rahmet ve saire ne ki varsa, Ehad-i Samed’in feyz-i rahmetinden akıp gelen nihayetsiz olan feyizden bir şahs-ı vâhide isabet eden bir tek hisseye de mukabil gelemez. Nasılki Kur’an, bu hakikata dair işareten ferman etmiş:
اِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُصصصالخص
Yani Allah’tan başka çağırdığınız bütün ilahlarınız toplansalar da yine bir tek sineği halk ve icad edemezler.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! “Allah” lafza-i celali -yalnız müsemmalarının zatlarına delâlet eden sair alemlere muhalif olarak- bütün esma-i hüsnanın ve umum evsaf-ı kemaliyenin manalarına da delâlet-i iltizamiye ile delâlet etmektedir. Çünkü sair zatların sıfatları, zatlarının lâzımı olmadığı sırrıyla; zatın ismi, onun sıfatına ne mutabakaten, ne tazammunen, ne de iltizamen delâlet etmez.
Yükleniyor...