bir şeyde nihayetsizlikten bir cihet görürsen; o zaman sen, hakka ve hakikata yakın olduğun için, Allah’a hamd ile tesbih et! Zira mechuliyet ve sonsuzluk ise, Cenab-ı Hakk’ın rububiyet-i mutlakasının hudud-u tasarrufuna iki ünvan ve iki alâmet olarak nasbedilmişlerdir. (C.C.)
***
اِعْلَمْ
Ey evhamlı arkadaş bil ki! Evhamlar sana hücum ettikleri vakit, hemen başını çevir, sağına bak! Tâ ki kehkeşan dairesinden ve seyyaratın medarlarından tut, tâ müteselsilen darala darala, bir cevher-i ferdin dairesine, tâ zerratın medarlarına (Yani, atomların çekirdekleri etrafında devretmelerine) kadar.. Hem birbirine bağlı ve dizili olan hilkat-ı semavattan tut, gele gele tâ semeratın hilkatına kadar; hem küre-i arzın inşasından tut, tâ ağaç kurdunun icadına kadar iç içe konulan ve birbirine bakan tenazür, teşabüh ve tesanüd içindeki Hallakiyetin tasarrufunu göresin.
Evet, bu tasarruf-u âmm ve muhit ise, elbette onun içinde faaliyetle dolaşan kalemin ittihadına ve sikkenin vahdetine delâlet etmektedir. Sen ise, emanet-i kübranın hamili ve hilafet-i ruy-i zeminin rütbesiyle nişanlanmış olarak kâinat mahrutunun ortasında durmuşsun. (Yani, bütün o mevcudattaki o tasarruf ve hallakiyet, bittarikil-evla sende daha çok nafiz ve hükümrandır.)
Ve onra da, dönüp bir soluna nazar et! Tâ ki herşeyde adalet ve istikametle emreden bir nizam-ı âmm; ve herşeyi dosdoğru durdurup intizamsızlığa meyletmekten nehyeden herşeydeki bir mizan-ı tammı göresin.
İşte bak! herşeydeki hallakiyet ve tasarruf-u âmm ise, şimşek gibi evhamı uçurduğu gibi; herşeyi adl ü istikamet içinde tedvir eden nizam-ı tam dahi, vesveseleri ve kuruntulu hülyaları ra’d gibi tardederler.
Sonra da, kendine ve vücuduna bir bak! Tâ ki, sen kendini ve cismini baştan ayağa dek, en küçücük bir hüceyreden, tâ bir hüceyre-i kübra olan bedeninin tamamına kadar bir Sani-i Hakîm’in masnu’u olduğunu göresin.
اِعْلَمْ
Ey evhamlı arkadaş bil ki! Evhamlar sana hücum ettikleri vakit, hemen başını çevir, sağına bak! Tâ ki kehkeşan dairesinden ve seyyaratın medarlarından tut, tâ müteselsilen darala darala, bir cevher-i ferdin dairesine, tâ zerratın medarlarına (Yani, atomların çekirdekleri etrafında devretmelerine) kadar.. Hem birbirine bağlı ve dizili olan hilkat-ı semavattan tut, gele gele tâ semeratın hilkatına kadar; hem küre-i arzın inşasından tut, tâ ağaç kurdunun icadına kadar iç içe konulan ve birbirine bakan tenazür, teşabüh ve tesanüd içindeki Hallakiyetin tasarrufunu göresin.
Evet, bu tasarruf-u âmm ve muhit ise, elbette onun içinde faaliyetle dolaşan kalemin ittihadına ve sikkenin vahdetine delâlet etmektedir. Sen ise, emanet-i kübranın hamili ve hilafet-i ruy-i zeminin rütbesiyle nişanlanmış olarak kâinat mahrutunun ortasında durmuşsun. (Yani, bütün o mevcudattaki o tasarruf ve hallakiyet, bittarikil-evla sende daha çok nafiz ve hükümrandır.)
Ve onra da, dönüp bir soluna nazar et! Tâ ki herşeyde adalet ve istikametle emreden bir nizam-ı âmm; ve herşeyi dosdoğru durdurup intizamsızlığa meyletmekten nehyeden herşeydeki bir mizan-ı tammı göresin.
İşte bak! herşeydeki hallakiyet ve tasarruf-u âmm ise, şimşek gibi evhamı uçurduğu gibi; herşeyi adl ü istikamet içinde tedvir eden nizam-ı tam dahi, vesveseleri ve kuruntulu hülyaları ra’d gibi tardederler.
Sonra da, kendine ve vücuduna bir bak! Tâ ki, sen kendini ve cismini baştan ayağa dek, en küçücük bir hüceyreden, tâ bir hüceyre-i kübra olan bedeninin tamamına kadar bir Sani-i Hakîm’in masnu’u olduğunu göresin.
Yükleniyor...