Evet, nimete karşı şükretmek ise; in’amı şu’ûren bilmek ve mün’imin iltifatını derketmek ile olur. Bu ise, nimetten çok daha leziz bir nimettir.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Masnuattan hiç bir masnu yoktur ki, manzum bir kaside-i san’at olmasın. Ve hiç bir mahluk yoktur ki, mevzun bir nakş-ı hikmet bulunmasın. Ve elbette şunu sahih ve sarih bir surette inşa eden, mutlaka bir Hâlık ve Bari’olduğu gibi; o da vazıh ve fasih bir şekilde fatırının medayihini inşad etmektedir.
Hem şu eşya-yı dünyeviye içinde ve bu fani dünya hanesinde bulunan mal, meta’ ve saire ne ki varsa; herşeyde sayılı, dakik bir hesab ile, dizili bir nizamın tanzimi var olduğu gibi; ölçülü bir tevzin ile hassas terazilerle, tartılı bir müvazene görülmektedir. Bu ise haşirdeki hesabın azametine ve onun tahakkuk-u vücuduna ve kıyametin arasatındaki mizanın heybetine; hem onun vuku’una ve orada vaz’edileceğine remzederler. Belki de fasih bir şekilde bildirmektedirler.
Zira, bu dünyada müşahede edilen bütün emirler, işler, hâdiseler, âhirette sünbül verecek olan emirlere, işlere birer çekirdek, esas, mebadi, müjdeci, şahid ve alâmetlerdir.
Hem şu âlem-i kevnde müşahede ettiğimiz herbir şey, mutlaka gayet san’atlı bir şekilde yapılmış olup san’atın eseri, o şeyin üstünde o derece zâhir ve aşikârdır ki; nerede ise nutka gelip konuşacak. İşte masnuatı bu tarzda görüp de sani’i görmemek, (yani iman etmemek) ve mümkinatın cinsinden olan bir şeyi, diğer bir şeye sani’ tevehhüm etmek, küfrün ve dalaletin gayet şeni’ ve bâtıl bir suretidir. Çünkü mümkin ve hâdis bir şeyin, diğer bir şeye hakikî sani olmaktan gayr-ı mahdud derecede zaif ve âcizdir. Zira herbir şeyin, (hususan nebatat ve hayvanat cinsinden olsa,) yapılması ve inşa edilmesi için; ilaç ve macunları terkib etmeye mahsus kullanılan mizanlar gibi; muhtelif âletlerin ve mütenevvi cihazatın ve hassas mizanların maddeten bulunması lâzımdır. Eğer bu âlât ve edevat bulunmazsa, masnuat vücuda gelemez.Ve dolayısıyla o mezkûr âlât ve mizanlar, maddî ve camid bir şeyin elinde ve yanında bulunmadığı malûmdur. Halbuki her masnuun yanında ve beraberinde ve
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Masnuattan hiç bir masnu yoktur ki, manzum bir kaside-i san’at olmasın. Ve hiç bir mahluk yoktur ki, mevzun bir nakş-ı hikmet bulunmasın. Ve elbette şunu sahih ve sarih bir surette inşa eden, mutlaka bir Hâlık ve Bari’olduğu gibi; o da vazıh ve fasih bir şekilde fatırının medayihini inşad etmektedir.
Hem şu eşya-yı dünyeviye içinde ve bu fani dünya hanesinde bulunan mal, meta’ ve saire ne ki varsa; herşeyde sayılı, dakik bir hesab ile, dizili bir nizamın tanzimi var olduğu gibi; ölçülü bir tevzin ile hassas terazilerle, tartılı bir müvazene görülmektedir. Bu ise haşirdeki hesabın azametine ve onun tahakkuk-u vücuduna ve kıyametin arasatındaki mizanın heybetine; hem onun vuku’una ve orada vaz’edileceğine remzederler. Belki de fasih bir şekilde bildirmektedirler.
Zira, bu dünyada müşahede edilen bütün emirler, işler, hâdiseler, âhirette sünbül verecek olan emirlere, işlere birer çekirdek, esas, mebadi, müjdeci, şahid ve alâmetlerdir.
Hem şu âlem-i kevnde müşahede ettiğimiz herbir şey, mutlaka gayet san’atlı bir şekilde yapılmış olup san’atın eseri, o şeyin üstünde o derece zâhir ve aşikârdır ki; nerede ise nutka gelip konuşacak. İşte masnuatı bu tarzda görüp de sani’i görmemek, (yani iman etmemek) ve mümkinatın cinsinden olan bir şeyi, diğer bir şeye sani’ tevehhüm etmek, küfrün ve dalaletin gayet şeni’ ve bâtıl bir suretidir. Çünkü mümkin ve hâdis bir şeyin, diğer bir şeye hakikî sani olmaktan gayr-ı mahdud derecede zaif ve âcizdir. Zira herbir şeyin, (hususan nebatat ve hayvanat cinsinden olsa,) yapılması ve inşa edilmesi için; ilaç ve macunları terkib etmeye mahsus kullanılan mizanlar gibi; muhtelif âletlerin ve mütenevvi cihazatın ve hassas mizanların maddeten bulunması lâzımdır. Eğer bu âlât ve edevat bulunmazsa, masnuat vücuda gelemez.Ve dolayısıyla o mezkûr âlât ve mizanlar, maddî ve camid bir şeyin elinde ve yanında bulunmadığı malûmdur. Halbuki her masnuun yanında ve beraberinde ve
Yükleniyor...