2 - İrşadî belâgatın şe’ni odur ki; umumun nazarını mümaşat etmek ve âmmenin hissini müraat etmek ve cumhurun fikrini ünsiyetlendirmektir. Tâ ki nazarları, lüzumsuz olarak ürkmesin. Ve fikirleri, faydasız bir şekilde teşviş edilmesin ve hisleri, maslahatsız bir tarzda tenfir edilmesin. Demek bunlara karşı yapılan hitab, kemal-i belâgattadır. Hem dahi tam bir irşad ise odur ki; zâhir, basit ve kolay olmalı, tâ onları taciz etmesin. Veciz olmalı, tâ usandırmasın; mücmel olmalı, tâ onlara lüzumsuz gelen tafsilatla uğraşmasınlar.

3 - Kur’an-ı Kerim; kendi mûcidlerine delâlet eden mevcudatın ahvallerini mevcudat için bahsetmiyor. Zira Kur’anın indinde mevcudatın mûcidlerine bakan ahvalleri en mühimdir. Amma fenn-i hikmet ise, mevcudatın kendi ahvallerine bakan cihetlerinden bahseder ve onun yanında en mühimmi, mevcudatın kendi nefislerine bakan ahvalleridir. İşte sera ile süreyya arası kadar fark…

Hem Kur’an, bütün insanlara hitab ediyor ve ekseriyetin fehmini müraat ediyor. Tâ ki taklidî değil, tahkikî bir surette hakikatı anlasınlar. Fen ise, aslında yalnız ehl-i fen ile konuşuyor, amma zâhiren umum ile konuşur gibi görünmesi ise, avam için taklidîdir. Öyle ise, doğru olmak şartıyla; fennin tafsil ettiği şeyleri, Kur’anın onları umumun menfaatının derecelerine göre icmal, ibham veya ihmal etmesi lâzımdır.

4 - Kur’an, bütün tabakat-ı beşere mürşid olduğundan, elbette avamın nazar-ı zâhirlerinde bedihî olan şeylerde, ekseriyetin mağlata ve mükâbereye düşeceği mes’eleleri zikretmemesi, belâgat-ı irşadın iktizasındandır. Ve ekseriyetin yanında hissen bilinen şeyleri, lüzumsuz tağyir etmemesi gerektir. Ve onların vazife-i asliyelerinde onlara lâzım olmayan bahisleri ihmal ve icmal etmesi icab eder.

Meselâ Kur’an, güneşten bahsediyorsa da, fakat güneşe güneş için ve mahiyetinden bahsetmez, belki onu nurlandıran ve mahlukatına bir lâmba yapan Saniinden bahseder. Hem onun hakikî vazifesi olan intizam-ı san’ata bir zenberek ve nizam-ı hilkata bir merkez ve Nakkaş-ı Ezelî’nin mevsimlerin ihtilâfı içinde gece ve gündüz ipleriyle dokuduğu zemin ve âsuman yüzüne serpilmiş olan mensucat-ı kudretin nescinde insicam-ı san’ata bir mekik olmasından bahseder. Tâ ki, nesc-i san’attaki nizamı ve mensucat-ı kudretteki intizamı bize göstermekle; onların Fâtır-ı Hakîmlerinin ve Sani-i Alimlerinin kemalâtını tarif edip bildirsin.

Yükleniyor...