بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَاِنِّي قَرِيبٌ اُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ

اُدْعُونِي اَسْتَجِبْ لَكُمْ قُلْ مَا يَعْبَوÎا بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاوÎكُمْ

اِعْلَمْ

Ey “Çok dua ediliyor fakat müstecab olmuyor” diye iddiada bulunan adam! Bil ki; dua bir ibadettir, ibadetin semeresi de âhirettedir. Dünyevî maksadlar, ancak birer ibadet-i mahsusa olan o gibi duaların vakitleridir.

Evet nasılki güneşin batması, akşam namazının vaktidir. Hem ay ve güneşin tutulmaları, Husûf ve Küsûf denilen iki mahsus namazların vakitleridir. Yoksa onların açılması için gaye değildir. Hem yağmursuzluk ve kuraklık vakti de, salât-ı istiska denilen yağmur duasının vaktidir. Yoksa o namaz ve dualar, yağmuru getirmek için vaz’ edilmiş değiller. Belki sırf livechillah birer ibadettir ki, yağmursuzluk devam ettiği müddetçe, o ibadet de devam eder. Ve yağmurun gelmesiyle, o ibadetin vakti de kaza olup sona erer. Ve keza zalimlerin tasallutu ve belaların nüzulü zamanında hususî bazı ibadetlerin vakitleridir ki, o belalar devam ettikçe, o gibi ibadetlere de devam edilir. Eğer o belalar, o duaların bereketiyle ref’ olunsalar, nurun alâ nur olur. Fakat def’u ref olunmazlarsa, denilmez ki: Dua kabul olmadı. Belki duanın vakti bitmedi denilir.

Amma

اُدْعُونِي اَسْتَجِبْ لَكُمْ

deki her duanın icabet edileceğinin va’di ise, hakikatı budur ki: İcabet ayrıdır, duanın aynıyla kabul olunması da ayrıdır. Belki her duaya daimî cevab var olduğu halde, o haceti aynıyla is’af etmek, Cenab-ı Mucîb’in hikmetine tâbidir.

Yükleniyor...