fiil veya lisan-ı hal; veyahut da lisan-ı kal ile Cenab-ı Hakk’ın sana tayin ve takdir ettiğini isteyesin.

Evet, sen ihtiyarsız ve iktidarsız bir tıfl iken, seni rızıkların en güzeliyle rızıklandıran; ve yaz mevsiminde ruy-i zemin bahçesini misafirlerine bir matbah yapıp, bağ ve bostan kaplarında feyz-i rahmetini ifaze eden ve ağaç çanaklarını taamların en lezizleriyle dolduran; ve rızkı münhasıran taahhüd-ü Rabbanîsine alıp, bütün hayvanatın rızkını veren ve rızık tedarikini onların zaif omuzlarına tahmil etmeyip; hem onları ve hem sizleri rızıklandıran bir Semi-i Alîm ve bir Kadir-i Gani olan Allah hakkında rızkın için ittihamda bulunman, çok acib bir cehalettir.

İşte madem öyledir; Vazife-i asliyen olan ubudiyeti ifadan sonra, seni öbür vazifelerde de istimal ettiği vakit, onun hesabıyla ve ismiyle ve izniyle işle, hareket et! Şayet vazife-i ubudiyet ile vazife-i rızkiye birbiriyle taâruz etseler, hemen vazife-i asliyene dön; ve Rezzak-ı Zülcelal’e tevekkül et ve de:

حَسْبُنَا اللّٰهُ وَ نِعْمَ الْوَكِيلُ نِعْمَ الْمَوْلَي وَنِعْمَ النَّصِيرُ

Yükleniyor...