اَلَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّيكَ فَعَدَلَكَ فِي اَيِّ صُورَةٍ مَا شَاءَ رَكَّبَكَ

ayetinin sarahatıyla; seni yoktan var edip aza ve esasatını, cevarih ve cihazatını kemal-i intizam ve mizan içinde tesviye eden ve dilemiş olduğu tarzda vücudunu terkib eden Zat-ı Zülcelal’e hâs olan Rububiyet vazifesini, zaif başına ve beline ve kalbine yüklemişsin. Yahu kendi vazifeni bil, al! O’nun vazifesini ona bırak. Tâ ki saadet içinde istirahat edesin. Yoksa âsi bir şakî ve hain bir azgın olursun.

Evet senin meselin şöyle bir askere benzer ki; onun aslî bir vazifesi vardır ki, mahsus bir tarz-ı talim ile harb ve cihaddır. Padişah onun bu vazifesinde ona levazımatını ihzar etmek suretiyle yardımcısıdır. Bir de onun padişahına mahsus bir vazife de vardır ki, o da o neferin erzakını, tayinatını ve libasını, hattâ ilâcını vermektir. Lâkin padişah o neferi bu vazifenin bazı işlerinde devlet hesabına bazen çalıştırır. İşte bu sırdandır ki, yemeğini pişiren bir nefere sorsan: “Ne yapıyorsun?” “Devletin suhrasını yapıyor ve angaryasını çekiyorum” der. Demiyor: “Nafakam için çalışıyorum.” Çünkü kat’î biliyor ki; nafaka te’min etmek, onun vazifesi değildir, belki hattâ hastalanıp âciz kaldığı zaman bile, lokmayı ağzına koymaya kadar devletin vazifesidir. Şu halde, asıl vazifesini bırakıp, rızkını tedarik etmek için çarşıda ticaretle meşgul olan bir nefer, şakî bir cahildir. Ve elbette tokat yiyecek ve te’dib edilecektir. Hem talim ve cihadı bırakan bir asker, âsî bir haindir ve elbette darb ve ta’nif edilmesi lâzımdır.

İşte ey Said-i şakî! Sen o nefersin; senin namazın, talimatındır. Ve terk-i kebairin ise, takvandır.. ve nefis ve şeytanla olan mücaheden de, harbindir. Senin yegane gaye-i fıtratın da budur. Fakat bunda da muvaffık ve muîn yine ancak Allah’tır.

Amma senin rızkın ve hayatının idamesi ve buna müteallik emval ve evlâd ve sairen hepsi, senin Fâtırının vazifesine aittir. Bununla beraber, fiilî veya halî veya kalî lisanlar ile sual edip istemek için, onun hazain-i rahmetinin kapılarını çalmak vesilelerinde seni bazan çalıştırır. Hem bazan onun nimet matbahlarına götüren yollarda yürütme işinde de seni istimal eder. Tâ ki sen, lisan-ı istidad veya lisan-ı ihtiyaç veya lisan-ı

Yükleniyor...