Râbian: Hayr, o zaman hayr olabilir ki, sırf Allah için ola. Eğer Allah için olmuşsa, elbette tevfik ondan olur. Öyle ise minnet onadır. Ve binaenaleyh, hayrı şerre çeviren gösteriş ve riya ile fahrlanmak değil, şükretmek lâzımdır.
İşte senin bu hakikatı bilmemezliğindendir ki; kendi nefsinde mağrur olup, başkasının da azmasına sebeb olmuşsun. Zira bir cemaatın malını bir adama verdiğin için; o adam senin nazarında firavunlaşıyor. Hattâ belki Allah’ın malını ve fiilini de tağutlara taksim edecek dereceye varıyorsun.
Hem yine senin bu hakikata karşı cehaletinden dolayıdır ki; senden olduğu nass-ı kat’î ile sabit olan kendi seyyiatını, mes’uliyetten kaçmak üzere kadere veriyorsun. Fakat senin Fâtırının feyz-i fazlından olduğu yine nass ile sabit olan hasenatı ise, temellük edip kendi nefsine isnad ediyorsun. Tâ ki işlemediğin şeylerle şöhret bulup temeddüh edesin.
Ey biçare, aklını başına alıp, Kur’an’ın şu edebiyle edeblen:
مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ
Kendi malına sahib ol, başkasının malını gasbetme!
Ve keza Kur’an’ın; bir seyyienin cezasını bir, bir hasenenin mükâfatını ise on vermek olan âdâbıyla da edeblen. Ve ona göre, bir adamın kötü bir sıfatı yüzünden, adavetini onun akrabalarına ve onun sair iyi sıfatlarına teşmil etme! Fakat bir insanın güzel bir sıfatı için ayıbları varsa da, afv u safh ile bakıp onun familyasına kadar muhabbetini tecavüz ettirip genişlendir.
اِعْلَمْ
Bil ey Said-i gafil ve fuzulî!
(1) Beşinci Söz’de ve Nur’un İlk Kapısı’nda var. –Müellif
Sen vazifeni terkedip Rabbinin vazifesiyle iştigal ediyorsun. Evet senin zulmün ve cehaletindendir ki, tâkatın dâhilindeki hafif ubudiyet vazifesini bırakıp,
____________________________________
–
İşte senin bu hakikatı bilmemezliğindendir ki; kendi nefsinde mağrur olup, başkasının da azmasına sebeb olmuşsun. Zira bir cemaatın malını bir adama verdiğin için; o adam senin nazarında firavunlaşıyor. Hattâ belki Allah’ın malını ve fiilini de tağutlara taksim edecek dereceye varıyorsun.
Hem yine senin bu hakikata karşı cehaletinden dolayıdır ki; senden olduğu nass-ı kat’î ile sabit olan kendi seyyiatını, mes’uliyetten kaçmak üzere kadere veriyorsun. Fakat senin Fâtırının feyz-i fazlından olduğu yine nass ile sabit olan hasenatı ise, temellük edip kendi nefsine isnad ediyorsun. Tâ ki işlemediğin şeylerle şöhret bulup temeddüh edesin.
Ey biçare, aklını başına alıp, Kur’an’ın şu edebiyle edeblen:
مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ
Kendi malına sahib ol, başkasının malını gasbetme!
Ve keza Kur’an’ın; bir seyyienin cezasını bir, bir hasenenin mükâfatını ise on vermek olan âdâbıyla da edeblen. Ve ona göre, bir adamın kötü bir sıfatı yüzünden, adavetini onun akrabalarına ve onun sair iyi sıfatlarına teşmil etme! Fakat bir insanın güzel bir sıfatı için ayıbları varsa da, afv u safh ile bakıp onun familyasına kadar muhabbetini tecavüz ettirip genişlendir.
اِعْلَمْ
Bil ey Said-i gafil ve fuzulî!
(1) Beşinci Söz’de ve Nur’un İlk Kapısı’nda var. –Müellif
Sen vazifeni terkedip Rabbinin vazifesiyle iştigal ediyorsun. Evet senin zulmün ve cehaletindendir ki, tâkatın dâhilindeki hafif ubudiyet vazifesini bırakıp,
____________________________________
–
Yükleniyor...