اِعْلَمْ
Bil ey birader! Eğer denilse, şu nihayetsiz cûd-u mutlak ve hesabsız rızık, bir cihetten abesiyete mukarin olup, hikmete münafi oluyor?!.
Ona cevaben denilir ki: Evet, eğer eşyanın gayeleri yalnız bir tek gayeye inhisar etmiş olsa idi, bir cihette senin sözün doğru olabilirdi. Halbuki, her şeyin, hususan zîhayatın müteaddid gayeleri ve mütenevvi’ semeratı ve muhtelif vezaifi vardır.
Yahu görmüyor musun ki; senin bir tek lisanının vazifeleri, senin başındaki saçların kadardır. Evet cûd u seha, bir tek gaye nokta-i nazarından ele alınırsa bigayr-i hisabdır. Lakin vazife itibariyle nazara alınırsa, cud u seha, gayât ve vezaifin umumuna bakması haysiyetiyle hikmet ve adalete münafi olmaz, kemal-i müvazenettedir.
Evet meselâ, bir câniyi takib veya bir kafileyi himaye etmek için istihdam edilen askerin vücudu, mevcud ordu içinde bu gibi cüz’î hizmetlere nisbetle pek çoktur ve hesabsızdır. Fakat hıfz-ı hudud ve mücahede-i a’da ve sair gayeler için, mevcud asker tam müsavidir, belki de azdır.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! İnsan kendi eserinin ve cüz’î san’atçığının arkasında tasavvur edilebilmesi mümkindir. Fakat Sani-i Ezelî ise, bir masnu’un arkasında tasavvur edilmesi mümkün değildir. Ancak o, cüz’î masnuun arkasındaki yetmişbin hicab ardından mümkün olabilir (ki, bu da tasavvura gelemez.)
Evet, eğer Cenab-ı Hakk’ın bütün masnuatına def’aten birden bakmak sana müyesser olabilseydi, o zaman bütün zulmanî hicablar aradan kalkar, nuranî perdeler kalabilirdi.
Binaenaleyh hakka isal eden en yakın yol, afakta değil; belki nefsinin içindedir. Fakat şedid bir aşk olursa o başka mes’eledir.
***
Bil ey birader! Eğer denilse, şu nihayetsiz cûd-u mutlak ve hesabsız rızık, bir cihetten abesiyete mukarin olup, hikmete münafi oluyor?!.
Ona cevaben denilir ki: Evet, eğer eşyanın gayeleri yalnız bir tek gayeye inhisar etmiş olsa idi, bir cihette senin sözün doğru olabilirdi. Halbuki, her şeyin, hususan zîhayatın müteaddid gayeleri ve mütenevvi’ semeratı ve muhtelif vezaifi vardır.
Yahu görmüyor musun ki; senin bir tek lisanının vazifeleri, senin başındaki saçların kadardır. Evet cûd u seha, bir tek gaye nokta-i nazarından ele alınırsa bigayr-i hisabdır. Lakin vazife itibariyle nazara alınırsa, cud u seha, gayât ve vezaifin umumuna bakması haysiyetiyle hikmet ve adalete münafi olmaz, kemal-i müvazenettedir.
Evet meselâ, bir câniyi takib veya bir kafileyi himaye etmek için istihdam edilen askerin vücudu, mevcud ordu içinde bu gibi cüz’î hizmetlere nisbetle pek çoktur ve hesabsızdır. Fakat hıfz-ı hudud ve mücahede-i a’da ve sair gayeler için, mevcud asker tam müsavidir, belki de azdır.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! İnsan kendi eserinin ve cüz’î san’atçığının arkasında tasavvur edilebilmesi mümkindir. Fakat Sani-i Ezelî ise, bir masnu’un arkasında tasavvur edilmesi mümkün değildir. Ancak o, cüz’î masnuun arkasındaki yetmişbin hicab ardından mümkün olabilir (ki, bu da tasavvura gelemez.)
Evet, eğer Cenab-ı Hakk’ın bütün masnuatına def’aten birden bakmak sana müyesser olabilseydi, o zaman bütün zulmanî hicablar aradan kalkar, nuranî perdeler kalabilirdi.
Binaenaleyh hakka isal eden en yakın yol, afakta değil; belki nefsinin içindedir. Fakat şedid bir aşk olursa o başka mes’eledir.
Yükleniyor...