اِعْلَمْ

Bil ey kamer ve emsali gibi garib haberlerin marifetine fazla iştiyak gösteren adam! Öyle ki, eğer sana dense: “Ömrünün yarısını feda etsen, kamerden bir adam inecek ve kamerde ne gibi şeyler olduğunu sana haber verecek. Hem senin başına ne gibi şeyler geleceğini ve hakikat-ı istikbalini doğru olarak sana bildirecek!. Herhalde tereddüd etmeden bilâ-teessüf feda edersin. Halbuki bak, birisi gelmiş; öyle bir zatın ahbarını sana söylüyor ki; onun mülkünde kamer bir sinek gibi bir pervane etrafında uçuyor. Pervane olan arz ise, o zatın kendi misafir kullarına hazırlamış olduğu bir menzilinin tavanındaki pek çok kandillerinden tek bir lâmbanın etrafında pervaz eder. Hem bak, o zat, Ezel ve ebedin ve hayat-ı ebediye ve hakaik-ı esasiye ve mesail-i azîmenin ahbarını sana söylüyor ki, bunların en küçüğü, küre-i arzın kamer ile birlikte infilak etmesinden daha azîmdirler.

Eğer istersen onun lisanından Sure-i

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

ve Sure-i

اِذَا السَّمَاءُ انْفَطَرَتْ

gibi sureleri işit!..

Hem bak, sana vahdete giden en doğru, en metin ve en selâmetli bir yolu gösterip, seni muvahhiş kesretin dalaletleri içersindeki teşettütten kurtarıyor; ve senin eline urvet-ül vüskayı ve arştan gelen bir zinciri uzatıyor ki, Ona yapışanı dağınık ve müşettet mümkinatın zulümatı içinde boğulmaktan kurtarıyor. Hem sana hayat-ı ebediyeye olan imanın çeşmesinden ab-ı hayat içiriyor. Tâ ki bütün sevdiklerinin nar-ı firakıyla yanmaktan mutlak olarak seni halas etsin.

Hem sana, şems ve kamer ve yıldızlar onun emrine müsahhar ve küre-i arz, ancak onun izniyle müstakar olan Hâlıkının marziyatını ve senden ne istediğini haber veriyor.

Hem bak o zat; kudret ve gınasına hadd ü nihayet olmayan bir Sultan-ı Ezel ve Ebed’in muhaberesine; ve seninle onun mükalemesine ey nihayetsiz âciz ve gayetsiz fakir insan, bir tercüman olmuştur. İşte ey biçare! bütün bu mezkûr hakikatların yanında hüda-yı Kur’anîyi fehmetmek için nasıl olur da sen nefsini terketmezsin? Ve Resul-i

Yükleniyor...