önündeki rahmet, inayet, hikmet ve adalet gibi hesabsız esbab-ı mûcibe olmasa idi bile; (ki bunların rahmet, inayet, hikmet ve adalet olmaları ahiretin vücuduna mütevakkıftır.) Ve keza, ahiretin gelmesine bütün esma-i kudsiye dahi muktazî sebepleri olduğu halde, bütün bunlar olmasaydı bile; yine de bu zat-ı nuranînin duasının hatırı için; her baharda masnuatının mu’cizatıyla bize müzeyyen cinanlar inşa eden onun Rabb-i Kerîm’i, ona ve ebna-yı cinsine Cennet’i bina etmeye kâfi gelirdi.

Evet nasılki Zat-ı Risaletin peygamberliği ubudiyet ve imtihan için şu dâr-ı dünyanın açılmasına bir sebep oldu. Öyle de, onun ubudiyeti içindeki duası dahi, mükâfat ve mücazat için dâr-ı âhiretin açılmasına bir sebebdir. Acaba hiç mümkün müdür ki; şu intizam-ı faik-i kâinata ve şu rahmet-i vasiaya ve İmam-ı Gazalî gibi zatlara

مِمَّا كَانَ لَيْسَ فِي اْلاِمْكَانِ اَبْدَعُ

dedirtmiş olan şu kusursuz hüsn-ü san’at içine ve şu kubuhsuz cemalin arasına haşin bir çirkinlik, muvahhiş bir zulüm ve büyük bir karmakarışıklık girsin, karışsın ve bunları tağyir edip bozsun, asla mümkün değildir.

Evet öyle bir zat ki, en edna bir mahlukun, en edna bir hacetinin, en edna bir sesini işitsin ve tam bir ehemmiyetle bakıp kabul etsin; fakat en büyük ve şedid bir hacet için edilen duayı, sesi işitmesin? Hem en güzel bir emel ve reca içinde istenilen en güzel bir matlubu kabul etmesin. Hâşâ ve kellâ! Kabul etmemek ve işitmemek emsalsiz bir çirkinliktir ve benzeri olmaz bir kusurdur. Halbuki bilmüşahede görünen o kusursuz cemal ise, böyle bir çirkinliği kabul edip, çirkin olmaz. Yoksa zatî olan bir hüsün, bir kubh-u zatîye inkılab eder ki, bu da inkılab-ı hakaik olur. O ise muhaldir.

Yükleniyor...