Hem o zatın tarz-ı tazarruatı içindeki tavrına bak! Nasıl şiddetli bir iştiyak içinde, büyük bir iftikar ile; ve hazin bir mahbubiyet içerisinde derin bir hüzün ile mutazarriâne yalvarıyor, öyleki; kâinatı heyecan ile ağlatıp, duasına iştirak ettiriyor. Hem sonra bak! Hangi maksad ve ne gibi bir gaye için tazarru’ ediyor?! Evet o, öyle bir maksad için dua ediyor ki, eğer faraza o maksad husûl bulmazsa, insan belki âlem, belki bütün mahlukat manasız ve kıymetsiz kalıp, esfel-i safilîne sukut edeceği halde, o maksadın husûlü ile birden mevcudat makamat-ı kemalâtına terakki eder.

Hem bak! Nasıl istirhamkârane tavır içinde, hazîn bir teveddüd ile ve şedid bir istigase içinde, uzun ve derin bir istimdad ile tazarru’ edip öyle yalvarıyor ki, arşa ve semavata işittirip, onları vecde getirip, âdeta semavat ve arz, duasına “âmîn, Allahümme âmîn” diyor.

Hem bak, bu zat, matlubunu kimden istiyor?. Evet bak o, matlubunu Semi’ ve Kerim bir Kadir’den ve Rahim, Basîr bir Alîm’den istiyor. Zat-ı Kadir ve Rahim ise, en gizli bir hayvanın, en hafî bir haceti içindeki en gizli olan duasını işitir, meded eder. Çünkü bilmüşahede onun hacetini kaza etmekle, (yani hayatına, vücuduna ve bekasına lâzım olan hacetlerini ve istidad lisanıyla istediği meramlarını kaza etmekle) duasına cevab veriyor. Hem en edna bir zîhayatın, en edna bir gayesinin, en edna bir emelini görür, (riayet eder.) Çünkü bilmüşahede umulmadık bir tarzda onun emelini ona yetiştiriyor. Ve muntazam bir tarzda ve hikmetli bir surette ona ikram ve merhametler ediyor. Bu ise, bizzarure gösteriyor ki, bu terbiye ve tedbir, bir Semi’ ve Alîm’den ve bir Basîr ve Hakîm’den olduğuna şüphe kalmıyor.

İşte acaba şu arz üstünde durup ve bütün efazıl-ı Benî-Âdem’i arkasına alıp, arş-ı azama müteveccihen ellerini kaldırıp dua eden ve duasına bütün ins ve cin “âmîn” diyen bu zat ne istiyor? Evet bu zatın şuûn ve icraatından anlaşılan o dur ki: O şeref-i nev’-i insan ve ferid-i kevn ü zaman ve şu kâinatın her zaman medar-ı iftiharı olduğu halde, bütün meraya-yı mevcudatta mütecellî olan esma-i kudsiye-i İlahiyeyi duasına şefaatçı yapıyor. Belki onun istediği şey, bütün esma-i hüsnanın dahi iktiza ettikleri ve istedikleri şeydir.

İşte dinle, bu Zat-ı Zîşefaat; beka istiyor, lika istiyor, Cennet istiyor, rıza-yı Bâri istiyor. Demek ki; saadet-i ebediyenin i’tası için, göz

Yükleniyor...