yalnız şu içinde bulunduğun saatine karşı tahşid et. Çünkü o geçmiş elemli, hâlî günler, lezaiz-i maneviye ve hasenat-ı uhreviyeye inkılabıyla senin sabır askerlerinin saffına iltihak etmiş bulunuyorlar.
Hem dahi sabrının bir kısmını, şu hazır gününden sonra gelecek olan zamana da dağıtma, belki yalnız şu saatine karşı tut! Çünkü o gelecek günler ise, şimdi hiçtir ve madumdurlar. Hem de meşiet-i İlahiyenin elindedirler. Öyle ise, sabrının cemi-i kuvvetini ve onun bütün askerlerini bugüne ve içinde bulunduğun saate mukabil cemetmekle beraber; düşman olan belaların askerleri de senin sabır askerlerine iltihak etmeleriyle yardımcı ahbablara inkılab ederek, senin kuvve-i maneviyeni takviye etmiş olmaları; hem de bir Mâlik-i Kerim ve Rahim ve Hakîm’e tevekkül ile istimdadın geleceğe karşı kâfi ve vâfi bir kuvvettir. İşte eğer böyle yaparsan, en büyük musibetine karşı dahi, senin en zaif sabrın, kâfi gelecektir.***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Bir çok kimseler, kusurlu fehmiyle; bazı hakikatları, -menabi-i hakikat ve maadin-i hak iken- mübalağa hayalgâhı ve mücazefe zemini olarak tevehhüm ederler.
Meselâ rivayet edilmiş ki:
لَوْ وُزِنَتِ الدُّنْيَا عِنْدَ اللّٰهِ جَنَاحَ بَعُوضَةٍ مَا شَرِبَ الْكَافِرُ مِنْهَا جُرْعَةَ مَاءٍ
ev kema kal… (Yani, “Cenab-ı Hakk’ın yanında dünyanın bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirler ondan bir yudum suyu dahi içmeyeceklerdi.”) olan hadîs-i şeriften murad şudur ki: Şu haricî dünyadan senin hayat-ı faniyenin aynasında ve geçici olan ömrünün vüs’atinde temessül eden saadetinin yekûnu, âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar bir nura da müsavi gelemez demektir.
Evet, nasılki tenebbüt ile bir ağaç olacak olan bakî bir habbe; rüzgârın üfürmesiyle fenaya gidebilen bir harman samana tereccüh ediyor. Öyle de herkesin; esma-i hüsnanın mazharı ve âhiret mezraası olan şu umumî dünyadan bir dünyası vardır. Eğer insan, kendi hususî dünyasına mana-yı harfîyle bakarak, bakî bir hayat için onu istimal etse,
Hem dahi sabrının bir kısmını, şu hazır gününden sonra gelecek olan zamana da dağıtma, belki yalnız şu saatine karşı tut! Çünkü o gelecek günler ise, şimdi hiçtir ve madumdurlar. Hem de meşiet-i İlahiyenin elindedirler. Öyle ise, sabrının cemi-i kuvvetini ve onun bütün askerlerini bugüne ve içinde bulunduğun saate mukabil cemetmekle beraber; düşman olan belaların askerleri de senin sabır askerlerine iltihak etmeleriyle yardımcı ahbablara inkılab ederek, senin kuvve-i maneviyeni takviye etmiş olmaları; hem de bir Mâlik-i Kerim ve Rahim ve Hakîm’e tevekkül ile istimdadın geleceğe karşı kâfi ve vâfi bir kuvvettir. İşte eğer böyle yaparsan, en büyük musibetine karşı dahi, senin en zaif sabrın, kâfi gelecektir.***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Bir çok kimseler, kusurlu fehmiyle; bazı hakikatları, -menabi-i hakikat ve maadin-i hak iken- mübalağa hayalgâhı ve mücazefe zemini olarak tevehhüm ederler.
Meselâ rivayet edilmiş ki:
لَوْ وُزِنَتِ الدُّنْيَا عِنْدَ اللّٰهِ جَنَاحَ بَعُوضَةٍ مَا شَرِبَ الْكَافِرُ مِنْهَا جُرْعَةَ مَاءٍ
ev kema kal… (Yani, “Cenab-ı Hakk’ın yanında dünyanın bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirler ondan bir yudum suyu dahi içmeyeceklerdi.”) olan hadîs-i şeriften murad şudur ki: Şu haricî dünyadan senin hayat-ı faniyenin aynasında ve geçici olan ömrünün vüs’atinde temessül eden saadetinin yekûnu, âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar bir nura da müsavi gelemez demektir.
Evet, nasılki tenebbüt ile bir ağaç olacak olan bakî bir habbe; rüzgârın üfürmesiyle fenaya gidebilen bir harman samana tereccüh ediyor. Öyle de herkesin; esma-i hüsnanın mazharı ve âhiret mezraası olan şu umumî dünyadan bir dünyası vardır. Eğer insan, kendi hususî dünyasına mana-yı harfîyle bakarak, bakî bir hayat için onu istimal etse,
Yükleniyor...