Fakat insanın ve felsefesinin meseli ise; elinizden ve fehminizden uzak ve ancak nazarınız onun sathına ulaşabildiği ve fakat onun iç yüzüne hiç nüfuz etmediği bir masnuu şatahatvari vesveseler gibi mes’elelerle tarif edip, sana onu öylece yutturmak isteyen adamın meseli gibidir. Bu ise hak ve hakikattan tamamen bîgâneliktir.
Hem onun meseli, arabîden bir tek kelime dahi bilmeyen acemi bir ecnebi gibi, fakat nukuş ve suretlerin münasebatına dair iyi bilgisi olup; altın yaldızıyla münakkaş bir hikmet kitabının hurufundaki nukuşun münasebatını ve suretlerinin keyfiyetini ve bazı nukuşlarının diğer bazılarına bakan vaziyetini ve hakeza surî, boş, manasız şeylerini sana anlatmaya şürû’ eden bir adama benzer.
İşte madem ki iş böyledir; zinhar ulûm-u insaniyenin, hususan felsefiyenin ölçülerini, Kur’anın ve Resul-i Zîşan’ın ulûmlarının hakaikına mihenk ittihaz etmeyesin; Hem onların ölçüleriyle bunları tartmayasın. Evet nâdir cevahirlerin terazisiyle, elbette kaba ve sabit dağlar tartılmaz. Hem dahi, Kur’anın ve tercümanının o semavî namuslarına, bunların arazî düsturlarını misdak ve mikyas yapıp, tezkiyelerini onlarla taleb etme! Ve binaenaleyh, din-i İslâmın bazı teferruat-ı cüz’iyesinin, felsefe ve şakirdlerinin dalaletpîşe hevalarının tahrikiyle ufak tefek kımıldanmasını; sakın onun hakaikının da bir tezelzülü olarak zannetmeyesin. Zira bir şeyin ehemmiyeti ise, o şeyin kıymeti miktarıncadır.
اِعْلَمْ
Bil ey uzun müddetten beri devam eden bir beliyyeye giriftar olmuş olan zat! Sakın kendi sabır askerini ve onun kuvvetini geçmiş zamandan tâ bulunduğun güne kadar olan zamana yayıp dağıtma!. Belki
Yükleniyor...