ona çok büyük bir kıymet terettüb edecektir. Yoksa, eğer fenaya sarfetse, baki bir zerreye de müvazi gelemeyecektir.
İşte, aklın daracık ölçüleriyle müvazeneye gelmeyen sair bazı ezkârın sevabları hakkında vürûd eden ehadîsleri de buna göre kıyas et!
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Dâll ve mudill felasifenin tevehhüm ettiği gibi; hayatın düsturu, ‘cidal’ olmayıp, belki teavün olduğuna delil ise; sert ve sağır toprağın ve katı, muhkem taşların gayet latif ve ipek gibi yumuşak olan nebatatın nâzik ve nazenin damarlarına karşı mukavemet göstermemeleridir. Belki o katı ve sert taşlar, nebatat yavrucuklarının parmaklarının temasıyla kasi kalbini şakketmeleri; toprak dahi bunların kılavuzlarının geçmesi yolunda sağır ve sâmit olan sinesini çâk etmesidir.
Evet güneşiyle, kameriyle kâinat, bütün erkân ve azasıyla, hayvanatın menafii için birbiriyle cevablaşmaları; hem hayvanatın irzakı için nebatatın çeviklik içinde koşuşmaları, ve semeratın terziki yolunda gıda maddelerinin gayet sür’atli bir şekilde müsabakavari hareketleri ve müşterilerin enzarını celbetmek için semeratın son derece süslenip güzelleşmeleri ve beden hüceyratının gıdalanması için zerrat-ı taamiyenin imdad içinde muavenetdarane vaziyetleri gösteriyor ki; kâinatta umumî düsturun ‘Cidal’ olmayıp, ‘Teavün’ olduğuna bir delil-i katı’ ve satı’dır.
Evet ‘cidal’ ise, ancak bazı zalim hayvanat mabeyninde cereyan eden gayet cüz’î bir düsturdur.
***
اِعْلَمْ
Bil ki! Tevhidin en zâhir bürhanlarından birisi, gözle görünen şu sühulet-i mutlakadır. Halbuki eğer mevcudatın halk ve icadları şirket ve müşareket yoluyla olsaydı; o zaman bütün herşeye birden lâzım olan ne ise, tek tek her bir şeye, hususan canlı olana dahi lâzım olacaktı. Binaenaleyh kâinattaki mevcudatın ayrı ayrı herbir ferdinin, kemiyeten bütün külfet ve suubetleri kadar, infirad içindeki her bir ferd için dahi lâzım gelecekti.
***
İşte, aklın daracık ölçüleriyle müvazeneye gelmeyen sair bazı ezkârın sevabları hakkında vürûd eden ehadîsleri de buna göre kıyas et!
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Dâll ve mudill felasifenin tevehhüm ettiği gibi; hayatın düsturu, ‘cidal’ olmayıp, belki teavün olduğuna delil ise; sert ve sağır toprağın ve katı, muhkem taşların gayet latif ve ipek gibi yumuşak olan nebatatın nâzik ve nazenin damarlarına karşı mukavemet göstermemeleridir. Belki o katı ve sert taşlar, nebatat yavrucuklarının parmaklarının temasıyla kasi kalbini şakketmeleri; toprak dahi bunların kılavuzlarının geçmesi yolunda sağır ve sâmit olan sinesini çâk etmesidir.
Evet güneşiyle, kameriyle kâinat, bütün erkân ve azasıyla, hayvanatın menafii için birbiriyle cevablaşmaları; hem hayvanatın irzakı için nebatatın çeviklik içinde koşuşmaları, ve semeratın terziki yolunda gıda maddelerinin gayet sür’atli bir şekilde müsabakavari hareketleri ve müşterilerin enzarını celbetmek için semeratın son derece süslenip güzelleşmeleri ve beden hüceyratının gıdalanması için zerrat-ı taamiyenin imdad içinde muavenetdarane vaziyetleri gösteriyor ki; kâinatta umumî düsturun ‘Cidal’ olmayıp, ‘Teavün’ olduğuna bir delil-i katı’ ve satı’dır.
Evet ‘cidal’ ise, ancak bazı zalim hayvanat mabeyninde cereyan eden gayet cüz’î bir düsturdur.
اِعْلَمْ
Bil ki! Tevhidin en zâhir bürhanlarından birisi, gözle görünen şu sühulet-i mutlakadır. Halbuki eğer mevcudatın halk ve icadları şirket ve müşareket yoluyla olsaydı; o zaman bütün herşeye birden lâzım olan ne ise, tek tek her bir şeye, hususan canlı olana dahi lâzım olacaktı. Binaenaleyh kâinattaki mevcudatın ayrı ayrı herbir ferdinin, kemiyeten bütün külfet ve suubetleri kadar, infirad içindeki her bir ferd için dahi lâzım gelecekti.
Yükleniyor...