hem,

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاةُ السَّبْع وَالْاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ

hem,

خَلَقَ السَّمٰوَاةِ وَالْاَرْضَ وَمَنْ فِيهِنَّ

hem,

خَلَقَ السَّمٰوَاةِ وَالْاَرْضَ

فِي سِتَّةِ اَيَّامٍ

hem,

وَيُحْيِي الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا

hakikatlarıyla muttasıf olan bir Zat-ı Zülcelal’in vahdaniyetini isbat etmek gibi azîm mesaili beyan ediyorlar.

Evet, âhirki âyetin ifade ettiği mana ki; ihya-yı arz içinde üçyüzbinden ziyade enva-i nebatat ve hayvanatın diriltilmesiyle ve yeryüzü sahifesinde onların nihayet derece ihtilat ve karışıklık içinde iken; hiçbirisi unutulmayarak ve şaşırılmayarak yazılmalarıyla haşir, neşir ve kıyametlerin pekçok misalleri gösteriliyor. Halbuki gözle görülen o kıyameti kopmuş nebatat ve hayvanattan yalnız bir nev’in haşri, insan taifesinin haşrinden daha kolay değildir. Çünkü sinekler taifesinden yalnız bir taifenin aded itibariyle bir senedeki çokluğu, dünyanın ömrü boyunca bütün efrad-ı insaniyeden daha fazladırlar.

Ve keza Kur’an ve tercüman-ı âlîşânı,

اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ

بِيَدِهِ مَقَالِيدُ السَّمٰوَاةِ وَ الْاَرْضِ

*

عَلَي كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ

ve

اَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ نَارًا خَالِدِينَ فِيهَا اَبَدًا

Ve keza

اُعِدَّةْ لِلْمُتَّقِينَ

ve

خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ جَنَّاةٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا اَبَدًا

Ve keza

وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَه

ve daha bunlar gibi gayet mühim bürhanlı mesail-i azîmeyi söylüyorlar, ders veriyorlar.

Yükleniyor...