vaziyetleri içinde müşevveş şekilde yontulmuş olan nahitlerle yapılmış mağaraların suretini ve timsalini yapar, vaz’ eder. Demek o gibi şeylerin kemal-i intizamı ise, burada adem-i intizamlarındadır. Lâkin müdakkik olan kimseler, şunların intizamsız bir şekilde burada dizilmesi; elbette hakîm bir nâzımın kasdî bir işidir diye düşünürler.

Aynen öyle de: mahlukat-ı muntazama ve masnuat-ı mevzune arasında, bir de intizamdan baîd, müşevveş eşkalli dağ ve vadiler ve mütefavit taşlarla örtülü yüce dağlar ve çetin kayalıklar müşahede edilir. Hattâ o derece ki, nazar-ı hamka-i zâhirî, bunlarla tesadüfün eli oynamak tevehhümüne düşmüştür. Hâşâ, belki bunları ihata eden ve onların üstünde döşenen manzum ve mevzun masnuatın şehadetiyle, bunlar ancak adem-i tanzim ile muntazamdırlar. Dış görünüşteki müşevveşiyetleri ise, ancak bir Sani-i Hakîm ve bir Fâtır-ı Alim’in kasdı iledir.

Evet, nasılki mensur cevahirlerle tezyin edilmiş gerdanlıkların üzerine manzum incilerin dizildiği olan gayet muntazam bir san’atın şa’şaasını izhar için; ve o şulefeşan kıymettar taşları göstermek gayesiyle, onları şiddetli bir karanlığa göstermek icab ediyor.

İşte aynen onun gibi, nebatat yeyici hayvanatın, yemelerini defeden dikenli ağaçlara ve diken mızraklarıyla mücehhez nebatata dikkat et!. Tâ ki, onların adem-i intizamları içinde bir intizam-ı acibi göresin. Ve onların muvahhiş haşinlikleri içinde zarif bir letafet müşahede edesin.

Evet şunların bu vaziyetleri, bir Sani-i Hakîm’in kasdıyla intizamsızlık içindeki aynı intizam olduğunun emareleri budur ki; hiç birisinin şekli başkasının şekline tevafuk etmemesidir. O derece ki, herbir nev’-i müstakilin tek tek herbir ferdi, kendi nev’iyle şeklen ittihad etmekle beraber ve tevafuk esbabını da aldığı halde, şekil ve sima cihetinden âdeta kendi şahsına münhasır oluyor. İşte ferdlerdeki şu tevafuksuzluk, elbette onların içinde rast gele ittifakî bir kaziyenin ademine ve tesadüf vücudunun da in’idamına bir delil-i kat’îdir.

***


Yükleniyor...