اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Göz, şu musanna’ ve murassa’ masnuatı müşahede ettiği halde, basiret ise masnuatın Saniini görmezse; elbette hâlî değil, ya basiretsizliktendir.. veya da körlüğündendir.. veyahut mes’elenin azametini tasavvur etmeye zihni dar geldiğindendir.. veyahut da bütün bütün bir sukutun hızlanıdır. Yoksa o hal, sofestaîler gibi, belki daha eşna’ ve daha gözsüz olarak, basarın şuhudunu inkâr etmekliğin acib bir şekli olur.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Nasılki bir adam, bir tarlaya bir tohumu zer’edip ekse ve o tohumun tanelerini tarlanın her tarafına tamim etse, (velevki bir çayır çimen tohumu dahi olsa) elbette o tarla, o adamın taht-ı himayesinde olduğunu ve başka birisinin gelip tekrar o tarlaya tohum atarak tasarruf etmesinden masun bulunduğunu gösterir, ki adeta tarlaya ekilen o tohum, o adamın tasarrufuna ve başkasının adem-i müdahalesine manevî bir sur gibidir.

Aynen öyle de küre-i arz tarlasında zer’edilip saçılan ve yer yüzünün ekserisinde dağılmış ve yayılmış olan nebatat ve hayvanatın herbir nev’i dahi, şirki ve şirketi men’ eden birer sur ve gayrın müdahalesini tardeden birer bekçi ve evhamı red ve tardeden birer hâmîdirler. Şimdi düşün, bütün nevilerin mecmuu, birbiriyle tesanüde gelse ve şahidler birbirine eklense ve efradlar birbirine boyun boyuna verse; ve her hepsi birbirine omuz omuza gelerek kuvvet verseler, ne derece şirki red ve şürekayı tardettiğini artık sen kıyas et!

***


اِعْلَمْ

Ey aziz bil ki! Meselâ nasılki bir insan, kendi meyvedar bahçe ve bostanlarının yeşil çimenlikleri içinde ve güzel çiçeklerinin arasında bazı çorak vadilerin ve sert yalçın kayalıkların gayr-ı muntazam suretlerini veya taşlıklarının muvahhiş ve haşin benzerlerini ve eğri büğrülüklerinin müşevveş timsallerini görmek ister ve arzu eder. Tâ ki, o gibi şeyler, o cennet-misal bahçelerdeki tanzimatın letafetini izhar etsinler. Hattâ bazı kimseler, kendi bahçe ve bostanlarının manzum

Yükleniyor...