çekirdeği olan mevcudatın üstüne dercedip kuran; elbette ancak bir Vâhid-i Ehad ve Samed’dir ki, vâhidiyet tecellisi ile muhit üstüne ve ehadiyetiyle de muhat üstüne tecelli etmektedir.

***


اِعْلَمْ

Bil ey birader! Nasılki bir sultanın hâkimiyeti içinki devair-i hükümetinde ve tabakat-ı raiyetinde ve meratib-i saltanatında ve vezaif-i emiriyetinde çok isim ve ünvanları bulunabilir. Âdeta o padişah, timsal ve mümessiliyle ve kanunu ve nizamıyla her dairede ve bütün ünvanlar ve perdeler arkasında mevcud ve hazırdır, görünür, görür.

Öyle de meselâ:

وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي

binbir esma-i hüsna sahibi olan Zat-ı Zülcelal’in dahi kâinatın herbir âleminde esma-i hüsnasından bir ünvanı ve ismiyle bir tecellisi vardır. Ve o ismin daire-i saltanatında sair esma ona mütabi’ hükmündedirler. Belki orada hâkim olan o isim, sair esmayı dahi tazammun etmektedir.

Ve keza, âlemin herbir tabakasında küll olsun, cüz’ olsun, küllî olsun, cüz’î olsun, hâs bir ismin cilveleriyle has bir rububiyet içinde, has bir tecelli ile tasarruf eder. Yani o isim, aynı zamanda herşeye âmm ve muhit iken; fakat o tabakaya öyle bir hususiyetle tecelli eder ki, güya o isim, yalnız o tabakaya mahsustur.

Hem dahi Cenab-ı Hakk’ın meratib-i rububiyetinde birbirine bakan şe’nleri ve onun seradıkat-ı uluhiyetinde birbiri içinde akseden isimleri, hem haşmetinin aynalarında birbirinden ayrı temessülatı; ve kudretinin tasarrufatında, mütenevvi ünvanları; ve onun sıfâtının tecelliyatında iç içe çiçek açan zuhurâtı ve ef’alinin cilvelerinde birbiri içinde görünen tasarrufatı; ve masnuatının tenviinde (nevileştirme) mütedair Rububiyetleri vardır ki, Ehadiyet üstüne tecellî ile vâhidiyetin bütün muhatına ve o muhatın umum cüz’iyatına tecelli eder. (C.C.)

Evet, bu âzim ve geniş hakikate, tercüman-ı lisan-il kıdem (Resul-i Ekrem) (A.S.M.) dahi, Cevşen-ül Kebir namındaki münacatında işaret etmiştir. Evet, o münacat, doksandokuz ukdeyi müştemil olup, herbir ukde sarihan veya zımnen oniki cevahir-i tevhidiyeyi tazammun

Yükleniyor...