vücubdan gelebilir ve ancak onun parlak berahinindedir. Evet, nevilerdeki cûd u seha, tecelliyat-ı celaliye olduğu gibi; ferdlerdeki ittikan ve intizam da, esma-i cemaliyesinin tecellisindendir.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! İnsanlar san’at hususunda ne kadar usta ve bilgili olursa, o derece o san’at, ona kolay gelir. Cehli miktarınca da ona zor gelir. Hususan latif, nazik ve ince cihazlı san’atlarda usta ve saniin ne kadar bilgisi fazla olursa, o derece o san’at ona âsân ve kolay olur.

İşte, eşya-yı muntazamanın halk ve icadındaki vüs’at-i mutlaka içinde olan sür’at-i mutlakanın zımnında müşahede olunan hadsiz sühulet dahi, kat’an ve hadsen sani’lerinin nihayetsiz ilmine delâlet ettiği gibi,

وَمَا اَمْرُنَا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ

âyeti o sühulete işaret etmektedir.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Nasılki bir zat, bir masnu’a veyahut çok masnu’lara, san’atkârane yapılmış bir çok lifleri sarmış olsa; veyahut çok kıymettar, süslü cevher gibi bir meknuna veyahut çok cevherli meknunlara, o şeyin maddesinin cinsinden dokunmuş pek çok cildler şeklindeki gömleklerle onu giydirmiş olsa; hem o şeyin veya şeylerin cevfine, (iç merkezlerine) üst üste teraküm etmiş şeylerin tâ içlerinden çıkan yontulmuş çok değerli âlî taşları dercetmiş olsa, elbette hiç bir şek ve şübhe kalmaz ki, mazruf da zarf gibi ve muhat dahi muhit gibi tek bir san’atkârın san’atıdır ve onun malı ve mülküdürler.

Aynen onun gibi; hiçbir şek ve şüphe yoktur ki, şu hadsiz kesret üstüne küllün, külliyatın ve zarfın vahdeti gibi ittisalî ve nev’î birliklerin liflerini saran; hem şu yeryüzünde intişar etmiş masnuat cemaatlarının kametlerine anneleri hükmünde olan bu unsurlar gömleğini giydiren; hem şu gayet azametli, büyük âlemlerin birer küçültülmüş timsali olan mahlukatı, hususan hayvanatı, o âlemlerin içlerine derceden, ve bu âlemleri de, iç içe yapılmış evler gibi, kendilerinin birer semeresi ve

Yükleniyor...