Manası: “Ya İlahî! Benim hasenatım, ancak senin atândandır. Fakat seyyiatım ise, senin kazandandır. Eğer atân olmasaydı, muhakkak ki ben helak olanlardan olurdum.”

Yani kötülüğe karşı nefs-i emmaredeki istidad, bir şer ve helaket kanunudur.



اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Kur’an-ı Hakîm, âyetlerin sonlarını, (meselâ Sure-i Mülk’ün âyetleri gibi) esma-i hüsnanın manalarını mutazammın bir şekilde veya birçok âyetlerde olduğu gibi, esmanın aynısıyla fezlekelendirip hatimelendirmekteki sır şudur: Kur’an-ı Hakîm kendi i’cazkâr beyanıyla evvelâ âsâr-ı san’at-ı İlahiyeyi nazarın önüne bastedip serer; sonra da,

وَهُوَ الَّذِي يَبْدَاُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِ

وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلَيفِي السَّمٰوَاةِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيز الْحَكِيمُ

ve emsali gibi âyetlerle esmayı ondan istihrac eder.

Ve keza, Kur’an kâh olur ki, beşerin gözü önünde mensucat-ı san’at-ı Rabbaniyeyi neşreder, sonra neticede, onları esmalarda tayyeder.

Ve keza Kur’an, kâh olur ki, Cenab-ı Hakîm-i Alim’in fiillerini tafsil edip açar, sonra da onun esmasıyla icmal eyler.

Ve keza, kâh olur ki Kur’an, mahlukatı bir tertib ile zikreder ve onlardaki nizam, mizan ve faideleri irae ederek şeffaflaştırır. Sonra sana, onların içinde esmayı gösterir. Güya o mahlukat, elfazdır ve şu esma ise icad cihetinde onların maanileri veya ab-ı hayatı veya çekirdekleridir.. Veyahut -ilim cihetiyle- onların hülasalarıdırlar.

Hem kâh olur ki; çeşitli keyfiyetlerle tekeyyüf edip tagayyür eden maddî cüz’iyatı Kur’an zikreder, sonra da onları küllî, nuranî ve sabit esma ile icmal eder.

Yükleniyor...