Eşya’ya san’at-ı eşyadaki hikmetin derununda tertib ve terettüb ile yazılı bulunan bütün esmayı okuyarak medh ü sena edebilir bir fıtrat ve vaziyettedir.
İşte
سُبْحَانَ اللّٰهِ
cümlesi, hem hayret ve takdir manalarını, hem taaccüb ve istihsan manalarını; hem tenzih ve takdis manalarını, hem heybet ile beraber muhabbet manasını, hem de azametin lâzımı olan mechuliyet manasını tazammun etmektedir.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Cenab-ı Hakk’ın hem atâları, hem kazaları, hem de mukadderatı vardır.
Evet atâ, kazanın içine nüfuz edip icra-yı hüküm ettiği gibi, kaza dahi kaderin içine nüfuz edip hükmünü icra eyler. Yani nasılki taş ve toprağın sertlik ve salabetleri ile beraber, yumuşak ve incecik olan damarlar, içlerinden müruru zamanında, bunlara yol vermek için parçalandığı misillü; hem latif suyun incimadı vaktinde, onun bu latif meyline karşı, sert demirin mukavemeti kırıldığı gibi; kaza kanununun okuna karşı, kader kanunu da öyle kırılır, delinir.
Tıpkı, nev’lerin birer kaderi hükmünde olan küllî kanunlar, bazı has ve muhassas hârika cüz’iyatın şüzûzlarıyla yırtıldığı gibi!..
Bu hal ise işarettir ki; Cenab-ı Hak sübhanehu ve teala, bir Fail-i Muhtar olup istediğini yapar, irade ettiğine hükmeyler. Hem i’ta eylediği şeye hiçbir şey mani’ olmadığı gibi, kaza ettiği şeye de hiçbir red ve müdahale olamaz. Demek Atânın Kazaya karşı nisbeti, Kazanın Kadere karşı olan nisbeti gibidir. Yani atâ ise, kaza kanunundan bir şüzûzdur.
Nasılki hakikat-ı hale ârif olan bir zat demiş:
يَا اِلٰهِي اِنَّ حَسَنَاتِي مِنْ عَطَاءِكَ وَسَيِّ َاتِي مِنْ قَضَاءِكَ
لَوْلَا عَطَاوÎكَ لَكُنْتُ مِنَ الْهَالِكِينَ
İşte
سُبْحَانَ اللّٰهِ
cümlesi, hem hayret ve takdir manalarını, hem taaccüb ve istihsan manalarını; hem tenzih ve takdis manalarını, hem heybet ile beraber muhabbet manasını, hem de azametin lâzımı olan mechuliyet manasını tazammun etmektedir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Cenab-ı Hakk’ın hem atâları, hem kazaları, hem de mukadderatı vardır.
Evet atâ, kazanın içine nüfuz edip icra-yı hüküm ettiği gibi, kaza dahi kaderin içine nüfuz edip hükmünü icra eyler. Yani nasılki taş ve toprağın sertlik ve salabetleri ile beraber, yumuşak ve incecik olan damarlar, içlerinden müruru zamanında, bunlara yol vermek için parçalandığı misillü; hem latif suyun incimadı vaktinde, onun bu latif meyline karşı, sert demirin mukavemeti kırıldığı gibi; kaza kanununun okuna karşı, kader kanunu da öyle kırılır, delinir.
Tıpkı, nev’lerin birer kaderi hükmünde olan küllî kanunlar, bazı has ve muhassas hârika cüz’iyatın şüzûzlarıyla yırtıldığı gibi!..
Bu hal ise işarettir ki; Cenab-ı Hak sübhanehu ve teala, bir Fail-i Muhtar olup istediğini yapar, irade ettiğine hükmeyler. Hem i’ta eylediği şeye hiçbir şey mani’ olmadığı gibi, kaza ettiği şeye de hiçbir red ve müdahale olamaz. Demek Atânın Kazaya karşı nisbeti, Kazanın Kadere karşı olan nisbeti gibidir. Yani atâ ise, kaza kanunundan bir şüzûzdur.
Nasılki hakikat-ı hale ârif olan bir zat demiş:
يَا اِلٰهِي اِنَّ حَسَنَاتِي مِنْ عَطَاءِكَ وَسَيِّ َاتِي مِنْ قَضَاءِكَ
لَوْلَا عَطَاوÎكَ لَكُنْتُ مِنَ الْهَالِكِينَ
Yükleniyor...