sureti altında,
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ
sırrıyla küre-i arz karnındaki hercümerc sebebiyle parçalanmak derecesine geldiği zaman, o dağlarla gazabının teskini veya dağların halk ve hurucuyla hiddetinin iskâtı vardır ki; arz o dağların menfezleriyle teneffüs ederek parçalanmaya bedel, yalnız bir zelzele ile deprenir. Yoksa dağlar olmasaydı, yalnız zelzele ile kalmazdı.
Ve bu sahifenin altında da; dağların sulara anbar, havaya meşata (yani tarak), toprağı denizin istila ve tevehhülünden (yani bataklık haline getirmekten) kurtarıp, ona hami olmak sahifesi vardır. Ve şu unsurlar ise, hayvan hayatının direkleridirler ki, Kur’an onları dünyanın direği olarak tavsif etmektedir. Ve daha bu âyetlere sairlerini de kıyas et!
Evet, Kur’anın cumhur-u avamın efhamını müraat etmesi sırrındandır ki; şeriat-ı İslâmiye hakikî hesabı değil de, belki tulu’ ve gurubun rü’yetlerini nazar-ı itibara aldığını görüyoruz. Ve yine bu sırdandır ki, Kur’an-ı Hakîm’deki terdad (döndürme) tesbit için; tekrar da takrir için olduğu sabit oluyor.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Âyâtın hakikatları, şiirlerin hayalâtından binler mertebe yüksek ve geniş olup, şi’riyetten tenezzüh ederler. Evet âyâtın halfinde Mütekellim-i Ezelî kendi şan ü fiilinden bahsediyor. Halbuki şiirde ise, fuzulî olarak başkasından bahsederler.
Hem Kur’anın ekseriya âdiyattan (mahlukat) bahsettiği şeyler, ekseriyetle hârikulâdedir. Fakat şiir, hârikulâde diye bahsettiği şeyler ise, ekseriya âdi şeylerdir.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Vahdet-i Hâlık’ın aynaları ve şâhidlerinin sahifeleri, gayr-ı mahdud olup merkezi müttehid, iç içe dairevî bir şekilde pek çok mütenevvi’ ve müteaddiddirler. Onları görmek isteyen bir
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ
sırrıyla küre-i arz karnındaki hercümerc sebebiyle parçalanmak derecesine geldiği zaman, o dağlarla gazabının teskini veya dağların halk ve hurucuyla hiddetinin iskâtı vardır ki; arz o dağların menfezleriyle teneffüs ederek parçalanmaya bedel, yalnız bir zelzele ile deprenir. Yoksa dağlar olmasaydı, yalnız zelzele ile kalmazdı.
Ve bu sahifenin altında da; dağların sulara anbar, havaya meşata (yani tarak), toprağı denizin istila ve tevehhülünden (yani bataklık haline getirmekten) kurtarıp, ona hami olmak sahifesi vardır. Ve şu unsurlar ise, hayvan hayatının direkleridirler ki, Kur’an onları dünyanın direği olarak tavsif etmektedir. Ve daha bu âyetlere sairlerini de kıyas et!
Evet, Kur’anın cumhur-u avamın efhamını müraat etmesi sırrındandır ki; şeriat-ı İslâmiye hakikî hesabı değil de, belki tulu’ ve gurubun rü’yetlerini nazar-ı itibara aldığını görüyoruz. Ve yine bu sırdandır ki, Kur’an-ı Hakîm’deki terdad (döndürme) tesbit için; tekrar da takrir için olduğu sabit oluyor.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Âyâtın hakikatları, şiirlerin hayalâtından binler mertebe yüksek ve geniş olup, şi’riyetten tenezzüh ederler. Evet âyâtın halfinde Mütekellim-i Ezelî kendi şan ü fiilinden bahsediyor. Halbuki şiirde ise, fuzulî olarak başkasından bahsederler.
Hem Kur’anın ekseriya âdiyattan (mahlukat) bahsettiği şeyler, ekseriyetle hârikulâdedir. Fakat şiir, hârikulâde diye bahsettiği şeyler ise, ekseriya âdi şeylerdir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Vahdet-i Hâlık’ın aynaları ve şâhidlerinin sahifeleri, gayr-ı mahdud olup merkezi müttehid, iç içe dairevî bir şekilde pek çok mütenevvi’ ve müteaddiddirler. Onları görmek isteyen bir
Yükleniyor...