devam edip gelen bir mana, elbette delâlet eder ki; o mana ebed yolunda dahi mevtin üzerinden de atlayacak ve cesedi yararak, ruh çıplak olarak ölümün pençesinden, çengelinden sıyrılıp sağlam kurtulacaktır.
Hem dahi maddiyatta olan –ki bunlarda iki asıl şey, faniliktir- hıfz ve muhafaza düsturunun şiddetli bir surette cereyan etmesi de; vâhid-i basit olan mana ve nur ve ruh da –ki bunlarda olan asıl şey, bakiliktir- dahi o kanun-u bekaînin cereyan edeceğine bir hads-i sâdık ve bittarik-il evla delâlet eder.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Uluhiyetin azamet ve izzeti ve onun istiklaliyet ve infiradı; herşeyin; azîm olsun, hakir olsun; ve eşyanın en büyüğü olmuş, yada en küçükğü olmuş fark etmez, mutlak olarak onun taht-ı tasarrufuna girmesini istilzam ederler.
Binaenaleyh, senin hissetin ve hakaret-i ahvalin, onun taht-ı tasarrufundan hurucunu lâzım kılmaz. Zira senin ondan uzaklığın, onun da senden uzaklığını istilzam etmez. Hem senin sıfatının hakirliği, senin vücudunun da hakaretini icab ettirmez. Ve sendeki mülk vechinin nâpaklığı, melekûtunun da mülevvesliğini istilzam etmez.
Ve keza Hâlıkın izzet ve azameti de, küçük ve hakir şeylerin onun daire-i tasarrufundan çıkmasını istilzam etmez. Çünkü hakikî azamet ise, herşeyi ihata etmesini ve icadda infirad ve istiklaliyeti istilzam eder.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Kesif olan maddî şeyler, cismen kabalaşıp büyüdükçe, incelik ve gizliliklerden uzaklaşarak elleri onlara ulaşmaktan kısalır. Amma nur ise, büyüyüp yüceldikçe, dakaik ve gizliliklere daha çok nüfuz eder. Hem nur, ne kadar çok eltaf olsa, o nisbette eşyanın bâtınına nüfuz edip keşfeder. (Röntgen şuaı gibi.)
İşte madem miskin bir mümkinde ve müşevveş bir kesrette bu iş böyle oluyor. Acaba âlimün bil’ esrar ve müdebbir-ül leyli ven-nehar olan
Hem dahi maddiyatta olan –ki bunlarda iki asıl şey, faniliktir- hıfz ve muhafaza düsturunun şiddetli bir surette cereyan etmesi de; vâhid-i basit olan mana ve nur ve ruh da –ki bunlarda olan asıl şey, bakiliktir- dahi o kanun-u bekaînin cereyan edeceğine bir hads-i sâdık ve bittarik-il evla delâlet eder.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Uluhiyetin azamet ve izzeti ve onun istiklaliyet ve infiradı; herşeyin; azîm olsun, hakir olsun; ve eşyanın en büyüğü olmuş, yada en küçükğü olmuş fark etmez, mutlak olarak onun taht-ı tasarrufuna girmesini istilzam ederler.
Binaenaleyh, senin hissetin ve hakaret-i ahvalin, onun taht-ı tasarrufundan hurucunu lâzım kılmaz. Zira senin ondan uzaklığın, onun da senden uzaklığını istilzam etmez. Hem senin sıfatının hakirliği, senin vücudunun da hakaretini icab ettirmez. Ve sendeki mülk vechinin nâpaklığı, melekûtunun da mülevvesliğini istilzam etmez.
Ve keza Hâlıkın izzet ve azameti de, küçük ve hakir şeylerin onun daire-i tasarrufundan çıkmasını istilzam etmez. Çünkü hakikî azamet ise, herşeyi ihata etmesini ve icadda infirad ve istiklaliyeti istilzam eder.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Kesif olan maddî şeyler, cismen kabalaşıp büyüdükçe, incelik ve gizliliklerden uzaklaşarak elleri onlara ulaşmaktan kısalır. Amma nur ise, büyüyüp yüceldikçe, dakaik ve gizliliklere daha çok nüfuz eder. Hem nur, ne kadar çok eltaf olsa, o nisbette eşyanın bâtınına nüfuz edip keşfeder. (Röntgen şuaı gibi.)
İşte madem miskin bir mümkinde ve müşevveş bir kesrette bu iş böyle oluyor. Acaba âlimün bil’ esrar ve müdebbir-ül leyli ven-nehar olan
Yükleniyor...