اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Sani-i Âlem’e karşı hiç kimsenin hakkı ve haddi yoktur ki, şikayet ve itiraz etsin. Zira bir ferd-i müştekinin irzası yolunda; o ferdin hevesini kırmak iktiza eden nizam-ı âlemin halkalarında asılı bulunan binlerce hikmetlerin igdabı vardır.
Âyet-i
وَ لَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَ الْاَرْضُ
yani, eğer Cenab-ı Hak onların heva ve heveslerine tabi’ olup her dediklerini yapsa idi, yer ve göklerin nizam ve intizamı bozulacaktı.
Ey müşteki-i biçare! Sen kim oluyorsun ki, kendi cüz’î hevesini külliyat-ı kâinata mühendis yapıp itiraz edesin. Ve kendi zevk-i fâsidini derecat-ı nimete bir mikyas tutasın. Ne biliyorsun ki, nıkmet gördüğün şeyler, ni’metin tâ kendisi olmasın.
Hem sen nesin ki, bir sinek kanadı kadar kıymeti olmayan ve bir incir çekirdeğini doldurmayan senin hevesinin teskini yolunda âlemin dolapları ve feleğin çarkı hareketinden geri kalsın veya tağyir edilsin.. Öyle mi?!. Lakin sen, kendi nefsini ve halini Allah’a şikayet edebilirsin. Yoksa ondan şekvaya hakkın yoktur. Çünkü vücudun bir harman kadar hisselerinden, ancak bir habbe kadar senin hissen olabilir. Hem köle ve abd, haddini aşıp, malikiyet davasında bulunamaz. Binaenaleyh, sen de haddini bil, tavrını tecavüz etme!..
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Bir cesedin, bir uzvunun bir hüceyresinde tasarruf eden kim ise; elbette aynı o zat, evvelâ o cesedin bütün her tarafının birbiriyle olan münasebetlerini tasavvur etmiş olması lâzımdır; sonra onda tasarruf edebilir. Çünkü cüz’ün umum nisbetleri, küllün bütün nukuş ve vaziyetlerine bakacak bir tarzdadır. Öyle ise tek bir hüceyre-i vâhidede olan tasarruf dahi, ancak Hâlık-ı Küll’ün taht-ı emrinde olması zarurîdir.
***
Ey kardeş bil ki! Sani-i Âlem’e karşı hiç kimsenin hakkı ve haddi yoktur ki, şikayet ve itiraz etsin. Zira bir ferd-i müştekinin irzası yolunda; o ferdin hevesini kırmak iktiza eden nizam-ı âlemin halkalarında asılı bulunan binlerce hikmetlerin igdabı vardır.
Âyet-i
وَ لَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَ الْاَرْضُ
yani, eğer Cenab-ı Hak onların heva ve heveslerine tabi’ olup her dediklerini yapsa idi, yer ve göklerin nizam ve intizamı bozulacaktı.
Ey müşteki-i biçare! Sen kim oluyorsun ki, kendi cüz’î hevesini külliyat-ı kâinata mühendis yapıp itiraz edesin. Ve kendi zevk-i fâsidini derecat-ı nimete bir mikyas tutasın. Ne biliyorsun ki, nıkmet gördüğün şeyler, ni’metin tâ kendisi olmasın.
Hem sen nesin ki, bir sinek kanadı kadar kıymeti olmayan ve bir incir çekirdeğini doldurmayan senin hevesinin teskini yolunda âlemin dolapları ve feleğin çarkı hareketinden geri kalsın veya tağyir edilsin.. Öyle mi?!. Lakin sen, kendi nefsini ve halini Allah’a şikayet edebilirsin. Yoksa ondan şekvaya hakkın yoktur. Çünkü vücudun bir harman kadar hisselerinden, ancak bir habbe kadar senin hissen olabilir. Hem köle ve abd, haddini aşıp, malikiyet davasında bulunamaz. Binaenaleyh, sen de haddini bil, tavrını tecavüz etme!..
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Bir cesedin, bir uzvunun bir hüceyresinde tasarruf eden kim ise; elbette aynı o zat, evvelâ o cesedin bütün her tarafının birbiriyle olan münasebetlerini tasavvur etmiş olması lâzımdır; sonra onda tasarruf edebilir. Çünkü cüz’ün umum nisbetleri, küllün bütün nukuş ve vaziyetlerine bakacak bir tarzdadır. Öyle ise tek bir hüceyre-i vâhidede olan tasarruf dahi, ancak Hâlık-ı Küll’ün taht-ı emrinde olması zarurîdir.
Yükleniyor...