Hem bütün o eczaların, umum cüz’iyatıyla
لَا مُرَبِّيَ اِلَّا هُوَ
diye şehadet eder. Çünkü efradların esasat-ı azada tevafuk etmeleri, onları yazan kalemin ittihadına ve bütün bunları terbiye eden birtek zat olduğuna sarahaten delâlet ettikleri gibi; gayet muntazam olan suretlerindeki temayüz ve ayrılıkları da, onları yazan kâtibin bir tek Muhtar-ı Hakîm olduğunu kat’iyetle bildiriyorlar.
Hem bütün o cüz’iyatın umum hüceyratıyla
لَا مُتَصَرِّفَ فِي الْحَقِيقَةِ اِلَّا هُوَ
diye şehadet edip; kâinat içinde onun emr-i tekvinîsi altında cereyan eden mutlak bir tasarruftan başka hiçbir tasarrufun yeri olmadığını ilan eder. Zira kâinatta tasarruf eden mutasarrıf, bir tek olmazsa, o zaman gayr-ı mütenahî mutasarrıfların bulunması lâzım gelecektir. Halbuki o gayr-ı mütenahî mutasarrıflar ise, birbirine hem zıd, hem misil, hem aynı zamanda gayet müstakil, hem birbirine esir ve hem aynı vakitte son derece mutlak ve serbest, hem gayet derece mukayyed ve bağlı olacaklardır ki, bunun gibi mümteni’ olan bir muhal ile beraber, daha pek çok başka muhalatı da istilzam edecektir.
Hem dahi kâinat, bütün o hüceyratın umum zerratıyla
لَا نَاظِمَ اِلَّا هُوَ
diye şehadet eder. Çünkü cevahir-i ferde, yada Atom olan o zerrelerin arasında ki hayt-ı ittihad böyle iktiza ediyor.
Hem o zerratın, umum esîriyle
لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
diye şehadet eder. Zira esîr maddesinin besatet ve sükûtu ve Hâlıkın emrine karşı son derece hazır ve muntazır bir şekilde durması, hem o emri gayet sür’atle imtisal etmesi bunu böyle iktiza eder.
***
لَا مُرَبِّيَ اِلَّا هُوَ
diye şehadet eder. Çünkü efradların esasat-ı azada tevafuk etmeleri, onları yazan kalemin ittihadına ve bütün bunları terbiye eden birtek zat olduğuna sarahaten delâlet ettikleri gibi; gayet muntazam olan suretlerindeki temayüz ve ayrılıkları da, onları yazan kâtibin bir tek Muhtar-ı Hakîm olduğunu kat’iyetle bildiriyorlar.
Hem bütün o cüz’iyatın umum hüceyratıyla
لَا مُتَصَرِّفَ فِي الْحَقِيقَةِ اِلَّا هُوَ
diye şehadet edip; kâinat içinde onun emr-i tekvinîsi altında cereyan eden mutlak bir tasarruftan başka hiçbir tasarrufun yeri olmadığını ilan eder. Zira kâinatta tasarruf eden mutasarrıf, bir tek olmazsa, o zaman gayr-ı mütenahî mutasarrıfların bulunması lâzım gelecektir. Halbuki o gayr-ı mütenahî mutasarrıflar ise, birbirine hem zıd, hem misil, hem aynı zamanda gayet müstakil, hem birbirine esir ve hem aynı vakitte son derece mutlak ve serbest, hem gayet derece mukayyed ve bağlı olacaklardır ki, bunun gibi mümteni’ olan bir muhal ile beraber, daha pek çok başka muhalatı da istilzam edecektir.
Hem dahi kâinat, bütün o hüceyratın umum zerratıyla
لَا نَاظِمَ اِلَّا هُوَ
diye şehadet eder. Çünkü cevahir-i ferde, yada Atom olan o zerrelerin arasında ki hayt-ı ittihad böyle iktiza ediyor.
Hem o zerratın, umum esîriyle
لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
diye şehadet eder. Zira esîr maddesinin besatet ve sükûtu ve Hâlıkın emrine karşı son derece hazır ve muntazır bir şekilde durması, hem o emri gayet sür’atle imtisal etmesi bunu böyle iktiza eder.
Yükleniyor...