güzelleştiren ve gözlerini bu mütebessim lâmbalarla nurlandıran ve pek parlak enva-i mehasinle âlemi hüsn ü cemale garkeden ve âlemin her bir nakşı içinde kemal-i vuzûhla bir teveddüd ve taarrüf ve tahabbüb-ü Rabbanîsini manen yerleştiren bir zat; elbette ve elbette o âlemi, müştakların, mütehayyirlerin, mütefekkirlerin, münceziblerin ve bütün bunların kıymetini takdirkâr âriflerin nazarlarından hâlî ve boş bırakmaz ve bırakmamıştır.

İşte, insanın şu camiiyetinden dolayıdır ki; kâmil olan insan eflâkin, yani mükevvenatın hilkatine sebep ve ille-i gaiyye olduğu gibi; ona meyve-i zişuur dahi olmuştur.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Hakikî saadet ve kemal-i lezzet odur ki; herşeyi, hattâ vücudu dahi mûcidi için, onun yolunda terketmektir. Çünkü herşey O’nundur ve O’ndandır. Hem çünkü o Vâcib-ül Vücud’dur.. Hem çünkü o Kâmil-i Mutlak’tır.. Hem çünkü o mutlak olarak celal ve cemal sahibidir.

Öyle ise, benim herşeyim, küll ve küllüm ve küll-i şey’ ona feda olsun (Celle Şanühû).

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Eşyanın arasındaki tevafuk, nasılki sani’lerinin Vâhid-i Ehad olduğuna delâlet eder.. Öyle de, mabeynlerindeki muntazam tehalüf dahi, sanilerinin Muhtar-ı Hakîm olduğuna delâlet etmektedir.

Meselâ; insan ferdlerinin, belki hayvanların dahi esasat-ı azada tevafuk etmeleri, hususan her şahıstaki çiftli azaların birbirine temasülleri, Hâlıkın vahdetine bir bürhan-ı bâhir olduğu gibi; itkankârane olan taayyün ve suretlerindeki tehalüf de, Hâlıkın ihtiyar ve hikmetine nuranî bir âyettir.

***


Yükleniyor...