ZERRE’NİN ÜÇÜNCÜ PARÇASI

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Şunun gibi (yani âlemdeki) güzel bir tezyinat ve ulvî kemalât ve latif manzaralara; ve bu haşmet-i Rububiyet ve saltanat-ı uluhiyet için, elbette onu temaşa edecek müşahidlerin ve onu seyr ve tenezzüh edeceklerin ve onlarda hayrete dalacak olanların ve onun etrafına ve mehasinine bakıp tefekkür ederek sani’ ve maliklerinin celaletine ve iktidar-ı kemaline intikal edecek olanların bulunmaları bizzarure lâzımdır.

Evet insan, bir çok cehalet ve zulümleriyle beraber, öyle cami’ bir istidada sahibdir ki; âdeta insan, mecmu-u âlemin bir enmuzecidir.. ve ona öyle bir emanet tevdi’ edilmiştir ki, o emanetle kenz-i mahfîyi anlayıp açabilecek bir mahiyettedir. Hem dahi insanın kuvalarına bir hadd konulmayıp serbest bırakılmış, tâ ki Sultan-ı Ezel’in azamet-i saltanat-ı uluhiyetinin seradık-ı cemalinin, haşmet-i celalinin şa’şaa-i kemalini idrak eden bir nevi şuur-u küllîye sahib olabilsin.

Evet nasılki hüsün, elbette bir âşıkın nazarını istilzam eder. Öyle de, Nakkaş-ı Ezelî’nin Rububiyeti dahi insanın takdirli ve hayretli müşahedesinin, tahsinli ve tefekkürlü nazarının vücudunu iktiza eyliyor. Hem dahi Rububiyet-i İlahiye o mütefekkir ve mütehayyir insanın da ebede kadar beka-i vücudunu iktiza ettiği gibi; ebed-ül âbâdda dahi hayret ile tefekkürünü yaptığı şeyle beraber arkadaşlığını istilzam eder.

Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini zinetlendiren Zat-ı Kerim-i Zülcemal, nasılki o güzel yüzlere karşı sinek ve serçelerden istihsancı uşşakı bulundurmuş ve nâzeninlerin rühlarını süslendiren Zat-ı Cemil-i Zül’ikram, onların temaşasından vâleh ve hayran olacak müştakların enzarını da icad etmiş. Öyle de âlemin yüzünü şu câzib zinet ile

Yükleniyor...