اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki: Sivrisinek, örümcek ve pire ve emsali gibi küçük mahluklar; fil, camus ve deve gibi büyük mahluklardan zekâca, cezalet-i hilkatça ve kıymet-i san’atça çok mertebe daha yüksek oldukları halde, bunların o büyüklere muhalif olarak ömürlerinin noksanlığı ve zâhiren faidesizlik ve menfaatsizlikleri ise, Saniin hilkat-ı eşyada hiçbir külfeti, mualeceti ve zorluğu olmadığına, belki

كُنْ

diye emreder etmez vücuda geldiğine, hem hiçbir şey ona hükmetmeyen bir Fail-i Muhtar olup istediği şeyi, istediği şekilde yapabildiğine delâlet eden bâhir bir bürhan, nuranî bir âyettir.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki; bir hababın (yani kabarcığın) içindeki güneşçik, nasılki güneşten bir cüz’dür. Öyle de aynı zamanda bir cüz’îsidir. Çünkü o, güneşin mahiyet-i asliyesi olmaksızın hüviyet-i zılliyesiyle bir güneştir.

Demek o güneşçik, (bu mahiyetiyle) ne güneşin aynısıdır, ne de gayrısı… Öyle ise güneşin ziyasın almakta, bütün dünya iştirak etse bile, o hababın hissesinden hiçbir şeyi noksan etmezler. Kâinatın umumu iştirak etmiş veya kendisi tek olarak mukabil kalmış, güneşin ifazası ve hababın tenevvürü cihetinden bir fark olmaz. Öyle ise o habab, diyebilir: Güneş tamamen benimdir ve benim içindir ve bana müteveccihtir.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki; bir şey ‘Zâhir’ isminin azîm ve vasi’ olan dairesinden uzaklaşıp küçüldükçe, ‘Bâtın’ ism-i şerifinin nisbî veya hakikî dairesine yakınlaşıp, hududuna girer.

Evet Cenab-ı Hak, herşeyin her tarafını kendi esma-i hüsnasıyla muhittir. Fakat insan, kendi cüz’î, mahdud, mukayyed ve fani zihniyle yalnız kendisine taalluk eden ölçüye göre, Cenab-ı Hakk’ın azametine ve

Yükleniyor...