ZERRE’NİN İKİNCİ PARÇASI

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki; semavat ve arzın nizamını kuran ve koyan ve gece ve gündüzü; beşiğimiz olan arzımızın kafasına çizgili bir imame gibi saran bir zatın uluhiyetine hiç lâyık olur mu ki; âlemin bazı safahatını miskin bir mümkine tefviz edip bıraksın? Hem hiç mümkün olur mu ki, arşın altındaki mahlukata, Rabb-i Arş’tan başkası bizzat tasarruf etsin, hâşâ ve kellâ!.

Zira o kudret-i kâmile, bütün herşeyi ve heryeri ihata etmekten kısa ve kasır değildir. Madem değildir; öyle ise, başkasının müdahalesine bir fürce, bir delik yoktur. Bununla beraber, Ceberut ve istiklaliyetin izzeti. ve teveddüd ve taarrüfün muhabbeti dahi, ibadullahın enzarını kendine celbedecek ve mana-yı ismiyle birer hicab ve vasıta olabilecek olan gayrın vücuduna hiç bir vecihle müsaade etmezler.

Halbuki küll ve cüz’de, nev’ ve fertteki tasarrufat, öylesine iç içe mütesaniddir ki, tefriki imkânsızdır. Velev farz-ı muhal olarak yalnız iki müttefik fail arasında da olsa, yine muhaldir.

Evet şu nizam-ı acib ile bütün âlemi nazmeden Nâzım, o aynı vasıf içinde olarak beşiğimiz olan küre-i arzın tedbirini de görür.. ve aynı halde insanı dahi terbiye eyler. Ve aynı vakitte enva’ın şuunatında da tasarruf eder. Hem aynı anda bedenin hüceyratını san’atkârane icad eder. Hem aynı zamanda âlemin bütün safahatına müteveccih olan o kudret ile zerreleri de halkeder. Belki umum âlemin nizamını kuran ve koyan, o aynı tanzim ile zerratı da tedbir eder. Hem o nefs-i tedbir ile bunları da terbiye eyler ve aynı terbiye içinde tasarruf edip halkeder.

Evet nasılki güneşin ziyası, deniz yüzünü nurlandırıp ta, kabarcıkların yanaklarını ve katrelerin gözlerini ve serpintilerin


Yükleniyor...