İşte bu sırdan dolayıdır ki, Cenab-ı Hakk’ın künh-ü ef’alini fehm etmekte zorlanan ve mütehayyir kalan akıl, Cenab-ı Hakk’ın fiilini, fiil olmadığını zannetmiş.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki; kalbin gaflet ile harab olmasından ve heva-i nefs ile ölümünden sonra, onun enkazından yapılan bir vicdan, nefs-i emmare için yalancı bir mıklabdır. Ve bu vicdanın mevkii ise, insanın iki cenbi (yani) ortasında, göğsünün altında, midesinin başı üstündedir.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeşim bil ki! Arslanın keskin olan azı dişleri iftiras ve parçalamak şanında olduğuna; kavunun letafet ve güzelliği de yemek için olduğuna delâlet ettikleri gibi; öyle de, insanın istidadı da delâlet eder ki; onun yegâne vazife-i fıtriyesi ubudiyettir. Hem insanın ulviyet-i ruhaniyesi ve beka ve ebediyete olan iştiyakı dahi delildir ki, insan daha önce bu âlemden başka latif bir âlemde halkedilmiş olup, buraya muvakkat bir zaman için gönderilmiş... tâ ki, burada cihazlanıp tekemmül ettikten sonra yine o âleme dönsün.
Hem insan, şecere-i hilkatın en nazenin bir semeresi olmasının delâletiyle; insan nev’inden birisi, elbette ki o hilkat ağacına çekirdek imiş olup Sani-i Zülcelal, o çekirdekten bu hilkat ağacını inbat etmiştir. İşte o çekirdek ise, (âlemin onun manevî rengiyle renklendirmesi sırrıyla) bütün mahlukatın en efdali olan Hazret-i Seyyid-ül Enam’ın (A.S.M.) nur-u şerif-i zatı olduğuna bütün kümmelîn-i evliyanın, belki nev’-i beşerin yarısının ittifakıyla sabittir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki; kalbin gaflet ile harab olmasından ve heva-i nefs ile ölümünden sonra, onun enkazından yapılan bir vicdan, nefs-i emmare için yalancı bir mıklabdır. Ve bu vicdanın mevkii ise, insanın iki cenbi (yani) ortasında, göğsünün altında, midesinin başı üstündedir.
اِعْلَمْ
Ey kardeşim bil ki! Arslanın keskin olan azı dişleri iftiras ve parçalamak şanında olduğuna; kavunun letafet ve güzelliği de yemek için olduğuna delâlet ettikleri gibi; öyle de, insanın istidadı da delâlet eder ki; onun yegâne vazife-i fıtriyesi ubudiyettir. Hem insanın ulviyet-i ruhaniyesi ve beka ve ebediyete olan iştiyakı dahi delildir ki, insan daha önce bu âlemden başka latif bir âlemde halkedilmiş olup, buraya muvakkat bir zaman için gönderilmiş... tâ ki, burada cihazlanıp tekemmül ettikten sonra yine o âleme dönsün.
Hem insan, şecere-i hilkatın en nazenin bir semeresi olmasının delâletiyle; insan nev’inden birisi, elbette ki o hilkat ağacına çekirdek imiş olup Sani-i Zülcelal, o çekirdekten bu hilkat ağacını inbat etmiştir. İşte o çekirdek ise, (âlemin onun manevî rengiyle renklendirmesi sırrıyla) bütün mahlukatın en efdali olan Hazret-i Seyyid-ül Enam’ın (A.S.M.) nur-u şerif-i zatı olduğuna bütün kümmelîn-i evliyanın, belki nev’-i beşerin yarısının ittifakıyla sabittir.
Yükleniyor...