mülkü ona teslim etmek iken; lakin o ise, enenin gözlüğüyle halka nazar edip, Allah’ın mülkünü mahlukatına taksim etmiştir.
Evet
اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ جَهُولٌ
yani ‘muhakkak ki insan, çok zâlim ve pek câhildir.’
***
اِعْلَمْ
Bil ey nefis! Eğer sen, Hâlıkını takva ve amel-i salih ile razı ettiysen, o sana yeter. Halkın rızasını aramaya lüzum yoktur. Şayet halk da Allah hesabına senden razı olurlarsa menfaattir. Yoksa nefisleri hesabına olsa, faydası yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âcizlerdir.
İşte eğer birinci şıkkı istersen, Rabbini razı etmeye çalış!. ve eğer ikinci şıkkı ararsan, bilâ-faide şirk etmiş olursun.
Evet görmüyor musun ki; bir adam, bir işi veya bir maslahatı için bir padişahın makarrına varsa, eğer padişahı irza etmiş ise, halkın da muhabbeti ona dönmekle beraber, külfetsiz bir şekilde hemen işi bitmiş olur. Yok eğer o maslahatını, padişahın hükmü altındaki adamlardan taleb etse; bütün onları irza etmek ve hepsini o maslahatının husulü için ittifak ettirmek lâzım gelir ki, çok zor, pek çetin olur. Hem bütün onları ittifak ettirdikten sonra da, o maslahatın ifası yine sultanın iznine muhtaçtır. Onun izni ise -eğer ikram ise- yine onu irza etmeye mütevakkıftır. Amma eğer istidrac ise; o, bahisten hariçtir.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki; Cenab-ı Vâcib-ül Vücud, nasılki kendi zatında ve mahiyetinde mümkinata hiçbir surette benzemez. Öyle de, ef’alinde dahi yine onlara benzememektedir. Meselâ, hads-i şuhudî ile sabit olan şu: Cenab-ı Vâcib-ül Vücud’un kudretine nisbeten uzak ile yakın, az ile çok, küçük ile büyük, ferd ile nev’, cüz ile küll arasında fark yoktur.. Hem mümkinin hilafına olarak onun işinde külfet, mualecet, zorluk ve mübaşeret olmaz.
Evet
اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ جَهُولٌ
yani ‘muhakkak ki insan, çok zâlim ve pek câhildir.’
اِعْلَمْ
Bil ey nefis! Eğer sen, Hâlıkını takva ve amel-i salih ile razı ettiysen, o sana yeter. Halkın rızasını aramaya lüzum yoktur. Şayet halk da Allah hesabına senden razı olurlarsa menfaattir. Yoksa nefisleri hesabına olsa, faydası yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âcizlerdir.
İşte eğer birinci şıkkı istersen, Rabbini razı etmeye çalış!. ve eğer ikinci şıkkı ararsan, bilâ-faide şirk etmiş olursun.
Evet görmüyor musun ki; bir adam, bir işi veya bir maslahatı için bir padişahın makarrına varsa, eğer padişahı irza etmiş ise, halkın da muhabbeti ona dönmekle beraber, külfetsiz bir şekilde hemen işi bitmiş olur. Yok eğer o maslahatını, padişahın hükmü altındaki adamlardan taleb etse; bütün onları irza etmek ve hepsini o maslahatının husulü için ittifak ettirmek lâzım gelir ki, çok zor, pek çetin olur. Hem bütün onları ittifak ettirdikten sonra da, o maslahatın ifası yine sultanın iznine muhtaçtır. Onun izni ise -eğer ikram ise- yine onu irza etmeye mütevakkıftır. Amma eğer istidrac ise; o, bahisten hariçtir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki; Cenab-ı Vâcib-ül Vücud, nasılki kendi zatında ve mahiyetinde mümkinata hiçbir surette benzemez. Öyle de, ef’alinde dahi yine onlara benzememektedir. Meselâ, hads-i şuhudî ile sabit olan şu: Cenab-ı Vâcib-ül Vücud’un kudretine nisbeten uzak ile yakın, az ile çok, küçük ile büyük, ferd ile nev’, cüz ile küll arasında fark yoktur.. Hem mümkinin hilafına olarak onun işinde külfet, mualecet, zorluk ve mübaşeret olmaz.
Yükleniyor...